Bugun...
SON DAKİKA

Zeki Müren ve Nesrin Topkapı’lı Yılbaşı Akşamları

facebook-paylas
 Tarih: 31-12-2024 01:58:58  -   Güncelleme: 31-12-2024 07:11:58

Zeki Müren ve Nesrin Topkapı’lı Yılbaşı Akşamları

ObjektifÇeşmeHaber / Selma Artar

 

Hani hep derler ya, “Nerede o eski bayramlar?” Ben de bugün “Nerede o eski yılbaşı akşamları?” desem demode mi olurum bilmiyorum ama eskiden her şeyin tadı bir başkaymış. Eskiden derken çok eski de değil, belki bundan on beş, yirmi  yıl önce…

 

İnsanlar, ilişkiler, sevgiler, aşklar, evlilikler, şarkılar, hayvanlar, doğa, hatta çeşmeden içtiğimiz su bile…

 

Günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle hayatımıza pek çok yapay şey girdi: yapay zeka, sanal ortamlar, telefon, tablet… Evde bile aile üyeleri neredeyse oturduğu yerden ya da odadan odaya mesaj yazarak iletişim kurar hale geldi. Yeni yüzyılın en büyük oyuncağı telefon ve sosyal paylaşım ağları…

Takipçi ve beğeni sayılarının önem kazandığı sosyal medya, kalabalık bir çevre hissi yaratsa da yalnızlık duygusunu hafifletmek yerine artırıyor.

 

Türk Dil Kurumu (TDK), 2024 yılının kelimesini ve kavramını belirlemek için yaklaşık bir milyon kişinin katıldığı bir anket yaptı. Sonuç: 2024 yılının kelimesi “Kalabalık Yalnızlık.”

“Sadede gel,” dediğinizi duyar gibiyim. Diyorum ki, günümüzde insanlar artık değerli olmayı değil, önemli olmayı seviyor ve yalnızca bir etikete sahip olmak uğruna mücadele ediyorlar. Para için! Çünkü zannediyorlar ki paran ve etiketin varsa önemlisin. Ama değerli değilsin…

 

Bugün yılbaşı. 80’li ve 90’lı yılların yılbaşılarını bir düşünün, nasıl da güzeldi.

Cep telefonumuz yoktu. O yıllarda eşimize, dostumuza, hatta ailemize telefon üzerinden bağlanmaz, yapay, kopyala, yapıştır mesaj atmazdık. Simli simli kış fotoğraflarından oluşan renkli yılbaşı kartpostalları olurdu kırtasiye ve kitapçılarda. Benim çok almışlığım vardır bu kartpostallardan… Sevdiklerimize kısa, içten, samimi yılbaşı dilekleri yazar; büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperek bitirirdik yeni yıl dileklerimizi.

 

O yıllarda yılbaşı geceleri dışarıda, restoranda, lüks otelde değil; hep birlikte ailecek, akraba, konu komşu evde olurduk. Akşam yemeklerinde hindi ya da kestaneli pilavı pek hatırlamıyorum ama annelerin özene bezene yaptığı yemekler yenir, sonra doğru televizyon başına geçilirdi.

Bir taraftan TRT’de hazırlanan yılbaşı özel programını seyrederken diğer taraftan tombala oynardık. Hele bir de çinko oldu mu, “Birinci çinko, ikinci çinko!” diye çığlık atardık.

Sobanın üzerinde kestaneler kızartılır, annelerin yaptığı pandispanyalar, kurabiyeler, elma ve armut kuruları, dut ve erik pestilleri (yazarken bile nasıl canım çekti!), cevizler, patlamış mısırlar ve tabii ki Washington portakalı eşliğinde çaylar içilirdi.

 

Orhan Boran ve Halit Kıvanç gibi ustalar ünlü sanatçıları sahneye davet ederdi. Zeki Müren’in büyülü sesiyle  “Gitme sana muhtacım Gözümde nursun başımda tacım, muhtacım” şarkısını söylerken saatlerin 24.00’a yaklaştığını anlar, Zeki Müren’in yeni yıl mesajı ve ünlü dansöz Nesrin Topkapı’nın sahneye çıkmasıyla yeni yıla girerdik. Milli Piyango çekilişleri noter huzurunda yapılır, ertesi sabah erkenden gazeteler alınıp umutla bilet numaraları kontrol edilirdi. Küçük bir hayal bile insanın içini ısıtmaya yeterdi. İnsanların yalnızca yüzü değil, gözlerinin içi gülerdi.

 

O günleri hiç bilmeyen, o yılbaşıları hiç yaşamamış yeni nesil için çok üzülüyorum.

 

Şimdilerde Milli Piyango bileti bile almıyorum. Hatta piyango ve loto, Demirören’e devredildiğinden beri almıyorum. Zengin olma hayalimizi bile çaldılar.

 

Ülkenin gençleri, çalışanları, işçileri, emeklileri, hatta küçücük çocukları bile hep bir gelecek kaygısı içinde. Küçücük çocukları okula gönderiyorsun, kanlı kefenli tiyatro izliyorlar. Komşuya emanet ediyorsun, tacize, tecavüze, istismara uğruyorlar. Eğitimli ya da eğitimsiz gençler işsizlikten bezmiş durumda, kendilerini yurtdışına atma planları yapıyorlar. Bazıları sosyal medyada fenomen olma derdinde, çünkü karşılarında Dilan Polat gibi örnekler var. Bazıları maddi ve manevi boşluk içinde intiharın eşiğinde, bazıları ise -bunu çok üzülerek yazıyorum- uyuşturucu batağında…

 

Uyuşturucunun etkisiyle eski ve yeni kız arkadaşını öldürüp ardından intihar eden bir gencin vahşetine tanık olduk.

Bazı özel hastanelerin yeni doğan yoğun bakım ünitelerinde, daha fazla para uğruna canımızı emanet ettiğimiz sağlıkçıların can alabileceğini gördük.

Çalışmak zorunda olan bir annenin çocukları, derme çatma bir barakada yanarak öldüler. Nefes, Peri, Aslan, Masal, Bulut… O küçücük çocukları unutmak mümkün mü?

Ya annesi, abisi ve amcası tarafından katledilen, tüm köy halkının bu kötülüğe sessiz kaldığı Narin’i?

Hayvanlara eziyet eden belediye barınaklarını, doğanın talan edilmesini, adaletin üstün değil güçlünün yanında olduğu bir düzeni hep birlikte gördük.

 

Yine de yeni yılda umudumuzu kaybetmeyelim.

Çocuklarımızın ve kadınlarımızın istismara uğramadığı, gençlerimizin hayallerini gerçekleştirebildiği, hayvanların eziyet görmediği, doğanın betona boğulmadığı, gazetecilerin değil suçluların yargılandığı, üstünlerin değil adaletin üstün olduğu, mülakatın değil liyakatın esas alındığı, çalışanların, emeklilerin, asgari ücretlilerin geçinebildiği bir yıl diliyorum.

 

Dilerim 2025, umutlarımızın gerçekleştiği bir yıl olur.

Mutlu Yıllar.


  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER GÜNDEM Haberleri
  HABER ARŞİVİ
  HAVA DURUMU
  ANKET Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
  NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
  HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI