Bugun...
SON DAKİKA

Burçlar: Kadercilik Masalı

 Tarih: 09-03-2025 20:06:00
BURAK GENÇ

Burçlar… Gazetelerden televizyon programlarına, sosyal medya paylaşımlarından kişisel gelişim kitaplarına kadar her yerde karşımıza çıkıyor. “Bu hafta Koç burçları için aşk kapıyı çalacak!” ya da “Satürn’ün konumu nedeniyle maddi kayıplar yaşanabilir!” gibi ifadeler milyonlarca kişinin ilgisini çekiyor. Kimisi burçları eğlencelik bir uğraş olarak görürken, kimisi ise burç yorumları olmadan adım atmıyor. Ama asıl soru şu: Astroloji gerçekten zararsız bir eğlence mi, yoksa insanları edilgenleştirmenin ve toplumsal sorunlardan uzaklaştırmanın bir aracı mı?

 

Burçlar, insanlara doğuştan gelen bir kader biçer. “Sen bir Akrep’sin, o yüzden kıskançsın”, “Sen bir Yengeç’sin, duygusalsın”, “O bir Kova, o yüzden asi” gibi söylemlerle kişilikler dar kalıplara sokulur. Ancak burada en büyük tehlike, insanların karakteristik özelliklerinin tamamen yıldızların konumuna bağlanmasıdır. Burçlar, insanları kaderci bir dünya görüşüne mahkûm eder. Yıldızların ve gezegenlerin konumları, insanların kişiliklerini şekillendiriyor gibi gösterilirken, toplumsal koşullar, ekonomik eşitsizlikler ve çevresel faktörler göz ardı edilir. İnsanlar, kendi hayatlarını şekillendirmek yerine, “Yıldızlar böyle dedi” diyerek edilgenleşir ve özgür iradeleri yok sayılır. Bu, insanın kendi potansiyelini kullanmasını engelleyen bir durumdur.

 

Astrolojinin temeli zaten sağlam olmayan bir yapıya dayanır. Burçlar, 2000 yıl önceki gökyüzü düzenine göre şekillendirilmiş bir sistemin ürünüdür. O zamanlar geçerli olan yıldız takımları ve gezegen hareketleri, günümüzle hiçbir bağlantısı olmayan bir yapıya sahiptir. Dünya’nın ekseninin kayması sonucu, bugünün gökyüzündeki burçlar, o dönemdeki takımların yerine geçmiştir. Bu durum, burçların geçersiz olduğu anlamına gelir. Örneğin, 21 Mart’ta doğan bir kişi, astrolojik olarak Koç burcu kabul edilse de, o tarihte Güneş’in Balık burcunda olduğunu görebiliriz. Yani, insanlar kendi burçlarıyla hiçbir şekilde bağdaştırılamaz.

 

Astroloji, kökeni binlerce yıl öncesine dayanan, ancak günümüz dünyasında geçerliliği olmayan bir inanış biçimidir. Eski Mezopotamya’dan Babil’e, Çin’den Hindistan’a kadar pek çok eski kültür, gökyüzü hareketlerinin insanları etkileyebileceğine inanıyordu. Ancak o dönemde astroloji, halkı yönetmek, savaşları başlatmak ve imparatorların kararlarını meşrulaştırmak amacıyla kullanılıyordu. Modern astroloji ise 20. yüzyılın ortalarına doğru, medya sayesinde geniş kitlelere yayıldı. 1930’lardan itibaren gazetelerde burç köşeleri yaygınlaşmaya başladı ve bireysel özelliklere odaklanan astroloji, toplumsal meselelere duyarsız bir dil benimsedi. “Sen özelsin, yıldızlar seni yönlendiriyor” gibi mesajlarla insanlara kaderlerini değiştirme gücü verildiği söylendi. Ancak bu sadece bir yanılsamadan ibaretti.

 

Burçlar, toplumsal sorunların gerçek nedenlerini göz ardı eden, sorumluluk almaktan kaçan bir mekanizmadır. İşsizlik, borçlar ve yaşam zorlukları, gezegenlerin hareketlerine bağlanmak yerine, mevcut ekonomik ve toplumsal düzene bağlanmalıdır. Ancak burçlar, insanlara sürekli olarak “Satürn retrosu”, “Merkür’ün olumsuz etkisi” gibi safsatalarla, gerçek sorunlardan kaçma fırsatı sunar. “Yıldızlar böyle söylüyor” diyerek, toplumsal ve ekonomik sorunların kökenine inmeyi engeller. Bu, insanları edilgenleştirmenin en tehlikeli yollarından biridir. Gerçek sorunlar çözülmeden kalır, ancak insanlar geçici bir rahatlama yaşar.

 

Burçlara olan inanç, sayısız bilimsel deneyle çürütülmüştür. Michel Gauquelin gibi bilim insanları, binlerce insanın doğum haritasını incelediğinde, gezegenlerin konumunun kişilik özellikleriyle hiçbir ilgisi olmadığını ortaya koymuştur. Burç yorumları, Barnum etkisi denen bir psikolojik olguya dayanır. İnsanlar, belirsiz ve genelleyici ifadeleri kendilerine uyarlayarak burç yorumlarını doğru kabul ederler. “Bazen içine kapanık oluyorsun ama bazen oldukça sosyal ve dışa dönüksün” gibi ifadeler herkes için geçerlidir. Burçlar, bu tür belirsiz yorumlarla insanları manipüle eder ve onların “kendilerini bulduklarını” sanmalarını sağlar. Ancak bu, bilimsel bir temele dayanmayan, yalnızca psikolojik bir oyun ve aldatmacadır.

 

Özellikle televizyon ekranlarında boy gösteren sözde uzmanlar, burçların insanlar üzerindeki etkisini kanıtlamaya çalışırken birbirinden absürt açıklamalar yapar. “Bu hafta Merkür geri gidiyor, sakın önemli kararlar almayın!” gibi cümleler kurarak insanları edilgen bir bekleyişe iterler. Kimi zaman işsizlikten, başarısızlıktan veya kötü bir ilişki deneyiminden bile gezegenleri sorumlu tutarlar. İnsanlar, sistemin adaletsizliklerine karşı bilinçlenmek yerine, çözümü yıldızlarda aramaya yönlendirilir. Oysa gerçek şu ki: Hiçbir gezegen kimseye iş vermez, aşk getirmez veya başarıyı garanti etmez.

 

Eğer burçlar insanları kaderci bir dünyaya sürüklüyorsa, kaderin belirleyicisi yıldızlar değil, içinde doğduğun çevre ve yaşadığın toplumsal koşullardır. Eğitimde fırsat eşitsizliği, hangi burçtan olursan ol, yoksul bir çocuğun geleceğini etkileyecektir. Zengin bir ailenin çocuğu, burcundan bağımsız olarak ayrıcalıklı bir hayat sürecektir. Çalışanların ücretleri, gezegenlerin konumuna değil, ekonomik düzenin işleyişine göre belirlenir. Ancak burçlar, insanları “kendi küçük dünyalarında” yaşamaya iter. Büyük resmi görmek, toplumsal yapıyı anlamak engellenir. İnsanlara bireysel çözümler önerilir: “Olumlu düşün, meditasyon yap, yıldızların rehberliğinde hareket et” denir. Ama bir insanın cebinde ekmek alacak para yoksa, hangi meditasyon ona yardımcı olabilir? Burçlar, insanları sığ ve geçici çözümlerle avutmanın aracı olmuştur.

 

Bize yıldız haritaları değil, adalet lazım. Gökyüzünün konumu değil, yaşadığımız mahalle, gittiğimiz okul, karşılaştığımız fırsatlar hayatımızı belirler. Burçlar, toplumsal adaletsizlikleri gizleyen, insanların gerçek sorunlarından kaçmalarına neden olan bir araçtır. Yıldızlara bakarak hayatı anlamlandırmaya çalışmak, asıl meseleleri göz ardı etmekten başka bir şey değildir. Hiçbir yıldız, insanın yaşamını belirleyemez. Haklarımızı, özgürlüğümüzü, eşitliğimizi ve geleceğimizi gezegenlerin konumu değil, içinde yaşadığımız toplumun koşulları şekillendirir. İnsanlar, burçlar gibi masallarla edilgenleştirilmeye çalışılırken, gerçek dönüşüm, yıldız haritalarında değil, günlük hayatın içindeki gerçeklikte ortaya çıkar. Kaderimizi belirleyen ne Venüs’ün konumu ne de Mars’ın hareketidir; asıl güç, adaletsizliklere karşı durduğumuzda, gerçek eşitliği savunduğumuzda ve toplumsal dönüşüm için el birliğiyle hareket ettiğimizde bulunur.

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI