Bazı insanlar vardır; bilgiden çok görünmeye, anlamaktan çok alkış toplamaya çalışırlar. Kendilerini olduğundan büyük göstermek için başkalarının fikirlerine tutunur, farklı bir şey söylemekten korkarlar. Onlar için önemli olan, ne söyledikleri değil, söylediklerinin kimler tarafından onaylandığıdır. Amaçları gerçeği aramak değil, güçlünün yanında durup dikkat çekmektir. Bu, bir nevi düşünsel yalakalıktır: Cesaretten değil, korkudan beslenir.
Gerçekten fikir sahibi olan insan, bağımsız düşünmekten çekinmez. Kendi doğrularını savunur, gerekirse yalnız kalmayı göze alır. Ama her şeyi bildiğini sananlar, sırf övgü alabilmek için güçlü gördüklerinin etrafında pervane olur. Yalakalıklarının maskesi bilgi sanılır, ama altına bakıldığında bomboş bir zihinle karşılaşırsınız. Sığ bir ezber, derin bir fikirmiş gibi sunulur; oysa özünde ne bir tartışmaya ne de bir eleştiriye dayanabilir.
Bu insanlar için dinlemek gereksizdir; çünkü zaten bildiklerini zannederler. Düşünmek yorucudur; çünkü ezbere dayalı fikirlerini sorgulamaları gerekir. Fakat asıl sorun bu da değildir: Sorun, doğruluğunu bile sorgulamadıkları fikirleri savunurken başkalarının gözüne girmeyi asıl amaç edinmeleridir. Hakikati savunmak yerine alkış uğruna fikirlerini satmak, insanı özgür değil, bir kukla yapar.
Dinlemeden konuşmak, düşünmeden yargılamak ve bunu alkış toplamak için yapmak, insanlık adına en büyük kayıptır. Çünkü fikirleri büyüten alkış değil, samimi bir arayıştır. Siz hâlâ başkalarının gölgesinde yaşarken, fikirlerin özgürlüğünden ne kadar uzak olduğunuzu fark edemezsiniz. Ancak şunu unutmayın: Onaylanmak için yaşarsanız, yalnızca başkalarının doğrularıyla var olursunuz. Ve o doğrular, size ait olmadığı sürece sizi hiçbir yere götürmez.