“Yankee Go Home” dediğimiz şey aslında halkların yıllardır süren bir öfkesinin, bıkkınlığının en sade ve güçlü ifadesi. Bu söz, genelde ABD’nin emperyalist politikalarına karşı ortaya çıksa da, arkasında çok daha derin bir hikâye var. Dünyanın dört bir yanında insanlar, topraklarına izinsiz giren, kaynaklarını sömüren ve hayatlarına karışan güçlere bu sözle karşılık verdi.
Bu ifadeyi ilk kez 20. yüzyılın ortalarında, özellikle Latin Amerika ülkelerinde duymaya başladık. ABD, o dönemde “arka bahçem” dediği bu bölgeye sürekli müdahalelerde bulunuyordu. Halkların seçtiği liderler, ABD’nin çıkarlarına aykırı hareket edince darbelerle indiriliyor, yerlerine Washington yanlısı diktatörler getiriliyordu. Mesela 1954’te Guatemala’da CIA destekli darbeyle Başkan Árbenz devrildi, çünkü ülkenin topraklarını Amerikan şirketlerine devretmeyi reddetmişti. Halkın tepkisi büyüktü ve o zamanlardan itibaren “Yankee Go Home” sloganı dillerde dolaşmaya başladı.
Küba bu sloganın en güçlü yankılandığı yerlerden biriydi. Fidel Castro ve Che Guevara liderliğindeki devrim, aslında tam da “Yankee Go Home” düşüncesinin ete kemiğe bürünmüş haliydi. Amerikan şirketlerinin tütün, şeker ve petrol üzerindeki hâkimiyetine karşı verilen bu mücadele, sadece Küba halkı için değil, dünya çapında halklar için bir ilham kaynağı oldu. Castro’nun ünlü konuşmalarında sık sık ABD’ye karşı verilen bu bağımsızlık savaşının vurgusu vardı.
Latin Amerika dışında Vietnam Savaşı’nda da bu slogan yükseldi. ABD, “komünizmi durduracağız” diyerek Vietnam’a girdi ama oradaki halk için bu bir işgalden farksızdı. Köyler bombalandı, ormanlar yakıldı ve milyonlarca insan öldü. Halk, o meşhur “Yankee Go Home” cümlesiyle dünyaya bir mesaj verdi: “Biz kendi kaderimizi kendimiz belirlemek istiyoruz. Biz size düşman değiliz, ama evimizdeki yabancı olmayı kabul etmiyoruz.”
Ortadoğu’da da bu sözün yankısı büyüktü. 2003’te ABD’nin Irak’ı işgali sırasında halk, sokaklarda “Yankee Go Home” pankartları taşıdı. Sebep hep aynıydı: ABD, özgürlük getireceğini iddia ediyordu ama geride kalan hep yıkım, ölüm ve kaostu. Afganistan’da aynı hikâye tekrarlandı. Ülkeye barış ve demokrasi getireceğini söyleyen ABD, on yıllar süren bir savaşı, yoksulluğu ve siyasi kaosu miras bıraktı.
Bu slogan, sadece askeri işgale değil, kültürel ve ekonomik sömürüye karşı da bir tepki. Latin Amerika’daki halklar, topraklarını ellerinden alan ve yerli üreticiyi yok eden Amerikan şirketlerine karşı “Yankee Go Home” dedi. Mesela, Amerikan muz şirketleri (United Fruit Company gibi), Honduras’tan Ekvador’a kadar birçok ülkenin ekonomisini ele geçirdi. Bu ülkelerde halk, ABD’nin yalnızca hükümetlere değil, günlük hayatlarına bile müdahale ettiğini gördü. Aynı şekilde Orta Doğu’da halklar, petrol çıkarlarının ABD şirketlerinin kontrolüne girdiğini gördükçe bu slogana daha çok sarıldı.
“Yankee Go Home” dediğinizde sadece iki kelime söylüyorsunuz ama arkasında büyük bir mücadele var. Bu söz, emperyalizme karşı direnen her halkın sesi oldu. Hangi coğrafyada olursa olsun, insanlar bu cümleyle aynı mesajı veriyor: “Burası bizim evimiz ve bu evde sadece bizim sözümüz geçer.”
Bu söz hâlâ geçerli, çünkü emperyalizmin şekli değişse de özü aynı. Şirketler, politikalar, hepsi başka başka şekillerde halkların üzerinde baskı kurmaya devam ediyor. Bugün, emperyalizm yalnızca askeri üslerle değil, çokuluslu şirketler, medya propagandası ve ekonomik borç tuzaklarıyla sürüyor. Ama bu slogan, ezilenlerin direnişinin simgesi olarak her yerde yankılanmaya devam ediyor. “Yankee Go Home” bir tepki değil, aynı zamanda bir çağrı: Onurlu bir yaşam ve bağımsız bir gelecek için mücadele çağrısı.
Ve şunu unutmamak lazım: Bu söz, yalnızca geçmişin değil, bugünün ve yarının da bir gerçeği. Çünkü bağımsızlık, halkların kendisi tarafından kazanılır ve korunur. “Yankee Go Home” diyenler bunu çok iyi biliyor ve bu çığlık, emperyalizme karşı sürdürülen mücadelenin simgesi olarak her zaman hatırlanacak.