Bugun...
SON DAKİKA

Sanatta Tekelleşme

 Tarih: 02-03-2025 14:49:00
BURAK GENÇ

Sanat, insanın dünyayı anlamlandırma ve yeniden yaratma çabasının en güçlü ifadelerinden biri olarak yüzyıllardır varlığını sürdürüyor. Ancak bu yaratıcı alan, bugün büyük sermaye gruplarının, koleksiyoncuların, yayın tekellerinin tahakkümü altında şekillenen bir piyasa haline gelmiş durumda. Kapitalizm, üretimin her alanına olduğu gibi sanata da kendi mantığını dayatarak, onu bir özgürlük alanı olmaktan çıkarıp yatırım yapılabilir bir varlık olarak konumlandırıyor.

 

Elbette sanatın satılması, sanatçının emeğinin karşılığını alması gerekiyor. Sanatçının geçimini sağlayabilmesi, eserlerinin alıcı bulması ve sanatsal üretimin sürdürülebilir olması kaçınılmaz bir gereklilik. Ancak mesele, sanatın bir meta olarak satılmasıyla, sanatın yalnızca meta olarak görülmesi arasındaki farkta yatıyor. Bugün sanatın değerini belirleyen şey, estetik, içerik ya da yaratıcılık değil; hangi galeri tarafından temsil edildiği, hangi koleksiyoncuların ilgisini çektiği ya da piyasa koşullarında nasıl bir yatırım fırsatı sunduğu. Böyle bir düzende, yalnızca belirli kanallardan geçen, belirli çevrelerce onaylanan sanatçılar ön plana çıkabiliyor; geri kalanlar ise görmezden geliniyor ya da piyasa dışında kalarak sanat üretimini sürdüremez hale geliyor.

 

Sanat piyasasının giderek daha fazla tekelleşmesi, sanatın üretim ve dolaşım süreçlerini belirli merkezlerin kontrolü altına sokuyor. Büyük sanat galerileri, müzeler ve fuarlar, hangi sanatçıların kabul göreceğini, hangi eserlerin değerli sayılacağını belirleyen kurumlara dönüşüyor. Yayıncılık sektöründe benzer bir yapı var: Büyük yayınevleri, kâr getirme ihtimali olmayan kitapları basmayı reddederek, edebiyatın sınırlarını belirliyor. Algoritmalar, hangi sanat eserlerinin görünür olacağını, kimin öne çıkacağını belirleyen yeni otoriteler haline geldi. Bir eserin sanatsal değeri, artık sanatçının ifade gücünden çok, pazarlama stratejilerinin başarısına bağlı.

 

Bu tekelleşme süreci, sadece sanatçılar için değil, sanatın alımlanışı açısından da ciddi bir dönüşüm yaratıyor. Bugün sanatın geniş kitlelere ulaşması büyük ölçüde sponsor desteklerine, büyük organizasyonların tercihlerine ve medyanın yönlendirmelerine bağlı. Kapitalizm, sanatın ancak belirli çerçeveler içinde var olmasına izin veriyor; sistemin eleştirilmesine, yaratıcı ve yıkıcı ifadelerin güçlenmesine tahammülü yok. Bu nedenle sanat piyasası, sistemin sınırlarını zorlayan sanatçıları ya tamamen görmezden geliyor ya da onları marjinalleştirerek etkisiz hale getiriyor.

 

Peki sonuç? Aynı isimler, aynı tarzlar, aynı yüzler. Sanatta tekelleşme, belirli bir zümrenin her defasında kendini yeniden üretmesine hizmet ediyor.Eğer sanat, gerçekten özgür bir alan olacaksa, yeni ve yaratıcı seslerin de kendini ifade edebilmesi sağlanmalı. Sürekli aynı isimler üzerinden dönen bu çarkın, sanatın kendisini bile değersizleştirdiğini görmek gerekiyor.

 

Alternatif sanat üretim ve paylaşım alanları, sanatçılar için önemli bir çıkış yolu olarak görülse de, bu alanların da büyük sermaye baskısı altında ayakta kalmaları giderek zorlaşıyor. Bağımsız galeriler, yayınevleri, sanat kolektifleri, sermayenin ağır tahakkümü altında nefes almaya çalışıyor. Ancak ne yazık ki, bu alternatif alanlar da zamanla piyasanın kurallarına uyum sağlamaya zorlanıyor.

 

Bugün sanat dünyasında herkes “yeni yetenekler desteklenmeli” diyor ama icraata gelince yine aynı isimlerin eserleri sergileniyor, yine aynı kitaplar raflarda yer buluyor. Genç sanatçılar için bir alan açılması gerektiği her fırsatta dile getiriliyor ama onların işlerini öne çıkaran kaç büyük sergi, kaç prestijli ödül görüyoruz? Bu düzen, bir avuç insanın çıkarlarını koruyarak kendini yeniden üretmeye devam ediyor. Sanatta tekelleşme sadece sanatçının değil, sanatın geleceğini düşünen herkesin meselesi olmalı.

 

Sanat, ancak piyasaya biat ettiğinde değil, ona başkaldırabildiğinde özgürleşir. Eğer tekelleşmenin sınırlarını aşamazsak, sanat artık sanat olmaktan çıkacak, yalnızca seçilmiş bir azınlığın elinde tutulan, içi boş bir gösteriye dönüşecek. Gerçek sanat, pazarlama kampanyalarıyla şişirilen eserlerde değil, düzenin dışında kalan, görünmez kılınan, bastırılmaya çalışılan o eserlerde nefes almaya devam ediyor. Ve eğer sanat gerçekten yaşamak istiyorsa, ona nefes alacak bir alan açmak zorundayız.

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI