Yalnız bir tarih değil; bir ses, bir nefes, bir yürek çarpışı.
Bir ulusun kendi içinden doğurduğu ışığın hatırlanma günü.
Aradan 87 yıl geçti.
Ama O hâlâ aramızda.
Bir çınar gövdesi gibi sağlam,
Bir deniz ufku gibi sonsuz,
Bir çocuğun gözleri kadar berrak.
Atatürk, yalnızca bir komutan değildi.
Bir öğretmendi, bir yoldu, bir umuttu.
Yeryüzünün karanlık saatlerinde bile,
“Gelecek güzel olacak” diye inançla konuşan bir yürek.
Ve bu memleket O’nun sesinin yankısıyla büyüdü.
Dağlarında onun nefesi,
Ovalarında onun adımları,
Köy okullarının tahtalarında onun harfleri
Hâlâ duruyor.
Çeşme’de bugün, bu hatırlayış başka türlüydü.
Çünkü Çeşme’nin kendi evladı, heykel sanatçısı Oğuz Yeşilay,
binlerce demir parçasını sabırla bir araya getirerek
Atatürk’ün yüzünü zamana karşı yeniden kurdu.
Sanki her bir parçaya bir nefes, bir hatıra, bir sevgi koydu.
Sanki o yüz, rüzgârın içinden tekrar bize döndü.

Ve bu eser, Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli’nin desteğiyle
Dalyan’ın ışığına yaslandı.
Deniz kokusu, tuz kokusu, belki de özgürlük kokusu taşıdı.
Biz bugün o heykelin önünde dururken
yalnızca geçmişi anmadık.
Yarına eğildik.
Çünkü biliyoruz ki:
“Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Bir çiçek bıraktık.
Bir sessizlikte bütün ülkeyi düşündük.
Ve bir yerlerde, çok derinden bir dizenin sesi yükseldi:
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim!”
Ve biz fısıldadık:
Sonsuza kadar.