Bugun...
SON DAKİKA

Kıyılar Halkındır: Resmî Kurumların Görevi, Halkın Vicdanı

 Tarih: 08-10-2025 13:44:00
Dr. AHMET GÜLER

Türkiye’nin dört bir yanında denizle halkın arasına duvarlar örülüyor. Oysa kıyılar Anayasa’nın 43. maddesi gereği herkesin eşit ve serbest kullanımına açık alanlardır. Kıyıyı korumak yalnız resmî kurumların görevi değil; halkın da vicdani sorumluluğudur.

Bir ülkenin aynası kent meydanlarında değil, deniz kıyılarında yansır.
Çünkü kıyılar, yalnızca doğanın değil, toplumun da adalet duygusunun sınır çizgisidir.
O sınırın ötesinde deniz varsa, bu tarafta da halk vardır.
Ve araya duvar ören her zihniyet, aslında halkla resmî kurumları, vatandaşla özgürlüğü birbirinden ayırır.
Bugün Türkiye’nin dört bir yanında aynı manzara yaşanıyor.
Antalya’dan Ayvalık’a, Bodrum’dan Datça’ya, Çeşme’den Kaş’a kadar
kıyılar birer birer kapatılıyor.
“İşletme” adı altında çitlerle çevrilen koylar,
“özel alan” tabelaları,
ve halkın anayasal hakkını “temizlik” bahanesiyle gasp eden zihniyet...
Oysa Anayasa çok açık:
T.C. Anayasası, Madde 43:
“Kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada,
öncelikle kamu yararı gözetilir.
Kıyılar, herkesin eşit ve serbest kullanımına açıktır.”
Bu hüküm, yalnızca bir yasa maddesi değil;
bu milletin denizle yaptığı ahittir.
Hiçbir rant, hiçbir “özel tesis”, hiçbir “işletme” adı,
halkın anayasal hakkının önüne geçemez.


RESMÎ KURUMLARIN GÖREVİ: KIYIYI KORUYAN KALKAN OLMAK
Anayasa resmî kurumlara bir görev verir:
Kıyıları korumak, kollamak, kamu yararını gözetmek.
Ama bugün bu görev çoğu zaman kâğıt üzerinde kalıyor.
Denetimsizlik, siyasi çıkar ilişkileri,
belediyelerin yetkisizlik bahanesi,
bakanlıkların görmezden geldiği ihlaller...
Sonuç: Türkiye’nin sahilleri,
ranta teslim edilmiş birer beton kuşağına dönüşüyor.
Bir otelin iskelesi denizi işgal ediyor,
bir balık restoranı sahile duvar örüyor,
bir başka “beach club” halkın yürüyüş yoluna turnike koyuyor.
Ve bütün bunlar olurken,
denetlemesi gereken resmî kurumlar ya seyrediyor, ya susuyor.
Resmî kurumlar, halkın denize ulaşma hakkını korumak için vardır.
Ama o hakkı savunmayan resmî kurumlar,
kendi vatandaşının denizle bağını koparmış demektir.
Kıyı Kanunu’nun ve Anayasa’nın lafzı açık olsa da,
uygulaması sessiz.
Hukukun koruması gereken deniz,
bürokrasinin sessizliğinde boğuluyor.


HALKIN GÖREVİ: DENİZİ SADECE SEVMEK DEĞİL, SAVUNMAK
Ama yalnız resmî kurumların değil, halkın da sorumluluğu var.
Çünkü bu ülkenin en güzel kıyılarını kirleten,
bazen yine biziz.
Piknikten sonra çöpünü toplayamayan,
sigara izmaritini kuma gömen,
plastik şişesini dalgaya bırakan vatandaş,
aslında işgalcinin bahanesini hazırlıyor.
Sonra birileri çıkıp “halk kirletiyor, bari biz işletelim” diyebiliyor.
Oysa o çöp, sadece doğayı değil,
kamu hakkını da kirletiyor.
Temizlik, bilinçle başlar.
Denizi korumak, çöpünü almak kadar,
çöp bırakanı uyarmayı da gerektirir.
Herkesin “nasıl olsa belediye toplar” demeyi bıraktığı,
kendi sorumluluğunu hatırladığı gün,
deniz gerçekten özgürleşecektir.
Toplumsal vicdan, bireysel cesaretle mümkündür.
Kirletenleri uyarmak, gerekirse tartışmayı göze almak,
vatandaşlık bilincinin gereğidir.
Denizi savunmak, bazen susmamayı gerektirir.


ÇEŞME BİR AYNA: TÜRKİYE’NİN KIYI DRAMI
Çeşme bugün bu mücadelenin simgesidir.
Aya Yorgi’de halkın denize adım atması ücretlidir,
Dalyan’da balıkçıların kıyıya yanaşması bile izinle mümkündür,
Altınkum’da sahil şeridi adım adım özel işletmelere bırakılmıştır.
Bir zamanlar özgürce yüzülen, ailelerin piknik yaptığı koylar,
şimdi “VIP girişli” kulüplere dönüşmüştür.
Ama aynı Çeşme’de, halkın sesini yükseltenler de var.
“Deniz bizimdir!” diyen çevre gönüllüleri,
kıyı işgallerine dava açan sivil toplum kuruluşları,
belediye meclislerinde, mahkeme salonlarında,
sahilde pankart taşıyan çocuklar…
Bu sesler, yalnız Çeşme için değil,
Türkiye’nin bütün kıyıları için umut taşıyor.


KIYILAR SATILAMAZ, KIYILAR HALKINDIR
Kıyıyı korumak yalnız bir çevre meselesi değil,
adalet ve eşitlik meselesidir.
Bir ülke, vatandaşının denize erişim hakkını koruyamıyorsa,
hiçbir anayasa maddesi kâğıttan öteye geçmez.
Resmî kurumlar görevini yapacak:
Denetleyecek, cezalandıracak, geri alacak.
Halk görevini yapacak:
Koruyacak, temizleyecek, sahip çıkacak.
Çünkü deniz, yalnız mavi değildir.
Deniz, ortak vicdanın rengidir.
Ve o vicdan kirlenirse,
hiçbir temizlik kampanyası bizi arındıramaz.


SON SÖZ: DENİZLE ARAMIZA GİREMEYECEKSİNİZ
Deniz, bir milletin nefesidir.
O nefesi parayla satmaya, duvarla kapatmaya, rantla kirletmeye
hiç kimsenin hakkı yoktur.
Ne işgalcinin, ne sessiz kalan resmî kurumların,
ne de “bana ne” diyen halkın.
Bu ülkenin kıyıları
satılamaz, kiralanamaz, devredilemez —
çünkü halkındır.
Ve halk, denizine sahip çıkmadıkça
ne özgürlük olur,
ne adalet,
ne de gerçek mavi.

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI