Türkiye’de emlak fiyatlarının zirve yaptığı yer olarak anılan Çeşme, şaşırtıcı bir tezatın içindedir: Görünürde lüks, gerçekte yoksunluk. Bu tezat yalnızca bireyler için değil, kamu yönetimi ve hizmetleri için de geçerlidir. Çeşme; yüksek arsa bedelleri, milyon dolarlık villalar ve astronomik konut satış fiyatları ile Türkiye’nin en pahalı tatil beldesi olabilir. Ancak kamu hizmetleri açısından bakıldığında, altyapısı yetersiz, kaynakları kıt, kamu kurumları ise ağır şekilde yük altındadır.
Pandemi Sonrası Göç ve Nüfus Patlaması
Özellikle pandemi sonrası süreçte Çeşme ve Urla gibi kıyı ilçeleri büyük bir iç göç aldı. Resmî olarak 50 bin civarında olan Çeşme nüfusu, yaz aylarında 600 bini aşmakta, hatta bazı zamanlar 1 milyona yaklaşmaktadır. Ancak tüm kamu hizmetleri – belediye kadroları, sağlık hizmetleri, güvenlik güçleri – bu 50 binlik nüfusa göre planlanmış ve bütçelenmiştir. Hal böyle olunca, yaz döneminde ilçe adeta çöker. Su kesintileri başlar, kanalizasyon sistemi taşar, çöp toplanamaz, trafik kilitlenir.
Belediye Kaynakları: Varlık İçinde Yokluk
Bu tabloya rağmen, Çeşme Belediyesi’nin yıllık bütçesi yalnızca 2,5 milyar TL civarındadır. Türkiye’nin en pahalı emlaklarının bulunduğu bir ilçede, toplanan yıllık emlak vergisinin yalnızca 60 milyon TL olması trajikomiktir. Bu rakam, bazı villaların satış fiyatına denk gelmektedir. Oysa bu ilçede milyonluk değil, milyarlık işlemler dönmektedir.
İşin trajik yanı ise şudur: Belediyelerin mali gücünü doğrudan artırabilecek olan bir gelir kaynağı, yani hazine arazilerinin satışından elde edilen pay, Çeşme Belediyesi’ne ödenmemektedir.
Yasaya Rağmen Belediye Payı Ödenmiyor
4706 sayılı “Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi” kanununun 5. maddesi açıkça belirtmektedir: Belediyeler, kendi sınırları içindeki hazine arazilerinin satışından elde edilen gelirin %30’unu, ayrıca tasfiye şartıyla %10’unu daha alma hakkına sahiptir. Bu, toplamda %40’lık bir gelir hakkıdır. Ancak uygulamada bu yasa, Çeşme gibi muhalif belediyelerin aleyhine esnetilmekte, satış işlemleri doğrudan hazine üzerinden değil, Emlak Konut gibi kamuya ait şirketler aracılığıyla yapılmaktadır. Bu yolla gelir “şirket üzerinden satış” adıyla özel kanun kapsamına alınmakta ve belediyeye hiçbir pay aktarılmamaktadır.
Geçmişte Kazanılan Davalar Bile Sonuçsuz
Bu durum yeni değildir. Çeşme Belediyesi, daha önce de bu hukuksuz uygulamaya karşı dava açmış ve devletten 300 milyon TL’lik alacak hakkı kazanmıştır. Ancak bu karar uygulanmamış, ödeme yapılmamıştır. Yani mahkeme kararı da merkezi yönetimin tutumunu değiştirmemiştir.
Yeni Satışlar Yolda, Halk Yine Dışarıda
Son olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Çeşme’de 58 adet hazine arazisini yeniden satışa çıkarmıştır. Bu arazilerin değeri milyarlarla ölçülmektedir. Ancak yasa gereği hakkı olan payı alamayan Çeşme Belediyesi ve dolayısıyla Çeşme halkı, bu satışlardan yine tek kuruş gelir elde edemeyecektir. Kamunun malı, kamunun bilgisi ve yararı dışında satılmakta; elde edilen gelir başka yerlere aktarılmaktadır.
Somut bir örnek vermek gerekirse; 27 Nisan 2025 tarihinde Çeşme’nin en güzel koylarından biri olan Ayayorgi’de, Hazine’ye ait 47.000 metrekarelik bir arazi, “kar ortaklığı modeli” adı altında yapılan bir ihale ile 10,2 milyar TL bedelle MESA firmasına satıldı. Bu satıştan, 4706 sayılı yasa uyarınca Çeşme Belediyesi’ne yaklaşık 3 milyar TL, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ise 1 milyar TL pay verilmesi gerekiyordu. Ancak yine yukarıda açıklanan yöntem uygulandı; satış Emlak Konut aracılığıyla dolaylı olarak gerçekleştirildi ve bu nedenle belediyelere tek kuruş ödeme yapılmadı. Oysa yalnızca bu tek satıştan elde edilecek pay bile Çeşme Belediyesi’nin yıllık bütçesinin tamamına eşit bir gelir sağlayabilecekti. Bu durum, merkezi yönetimin kaynak paylaşımındaki adaletsizliğini ve yerel yönetimlerin nasıl dışlandığını gözler önüne sermektedir.
Sonuç: Belediyeler Cezalandırılıyor, Halk Hizmet Alamıyor
Bugün Çeşme Belediyesi’nin içinde bulunduğu mali darboğaz, aslında sistematik bir dışlamanın ve cezalandırmanın sonucudur. Belediyeye verilmesi gereken yasal paylar verilmemekte, ilçenin ihtiyaç duyduğu altyapı yatırımları gerçekleştirilememekte, kamu hizmetleri çökme noktasına gelmektedir. Oysa bu gelirler belediyeye aktarılsa; kanalizasyon, su şebekesi, toplu taşıma, sağlık ve güvenlik alanlarında büyük atılımlar yapılabilir.
Çeşme, görünürde zengin ama gerçekte yoksun bir ilçeye dönüşmüştür. Bu çarpıklığın temelinde merkezi yönetimin uygulamaları, siyasi ayrımcılık ve kamusal kaynakların adaletsiz dağılımı yatmaktadır. Halkın vergisiyle oluşan servetin halkın hizmetine sunulmaması, sadece yerel demokrasiyi değil, yaşam kalitesini de tehdit etmektedir.