Meselenin bir boyutu tabi ki, iklim krizi ve küresel ısınma. Ama ona göre hareket etmeme, şehir ve piyasa yönetiminde bunu dikkate almama meselenin diğer boyutunu oluşturuyor.
Yıllardır, Çeşme’nin su sorunu ile karşılaşacağı bilinmekteydi. Yarımada su fakiri bir bölge. Buna ilişkin tek ciddi proje, DSİ tarafından Karareis’te yapılan baraj idi. Bu bir tedbir tabii ki. Ama uzun vadeli çözüm mü emin değilim.
Yarımada bu kadar nüfus artışını karşılayacak ekolojik alt yapıya sahip değil. Buna rağmen marifetmiş gibi, turizm adına, ticaret adına, inşaat sektörü için sürekli yanlış politikalar izlendi. Hatta Çeşme Projesi gibi akıl almaz bir katliam projesi, ne mutlu ki mahkemeden döndü.
Geçen yılları zar zor çıkaran Kutlu Aktaş Barajı, bu yıl hem yağışların azlığı hem de aşırı sıcaklar nedeniyle, yaz sezonun ortasında bitme noktasına geldi. Ve böylece uzun yıllardır hiç yaşanmamış olan su kesintileri başlamış oldu.
Sorunun nedeni ve çözüm yollarının sakin ve sağduyu ile tartışılmasına henüz rastlamadık. Bu kriz, sudan sorumlu olan iki kurumu karşı karşıya getirmiş durumda. İZSU ve DSİ ayrı ayrı açıklamalarda bulunuyor. Daha doğrusu İZSU’yu yöneten siyasi irade ile DSİ’yi yöneten irade, birlikte bu sorunu çözmek yerine, birbirlerini suçluyorlar.
Bir şehrin su, yol ve kanalizasyon gibi temel ihtiyaçları üç beş yıllık planlanmaz. Yüz yıllık planlanır. Yolu yetmeyen, otopark sorununu çözemeyen Çeşme’de kanalizasyon da olmadığı için, özellikle turistik tesislerin fosseptiklerinin akibeti hakkında da ciddi sorunlar bulunmaktadır.
Elli yıl önce bu bölgede çok sayıda göl ve gölet vardı. Eski haritalarda bunların bazılarını görmek mümkün. Haritalara girmeyecek hacimde çok sayıda göller de vardı. Hayvan sürüleri bugünkü gibi, tanker ile su taşınarak sulanmazdı, bu göllerden veya arazideki çok sayıda kuyudan sulanırdı.
Bu mevsimde, halen göllerde ve kuyularda su olurdu. Sürülerin yanı sıra yaban hayvanlarının da uğrak yerleriydi bunlar. Şimdi göller yok, kuyular ise, kurumuş durumda. Yeraltı suları da her geçen gün azalıyor.
Yarımada’nın ekolojik hassasiyetleri dikkate alınmadan, vahşi turizm furyası ve teşvik edilen inşaatçılık ile Çeşme, felakete gidiyor. Bunun için uzman olmaya gerek yok.
Eski Belediye Başkanlarından Nuri Ertan, geçen gün Objektif Çeşme’ye, “Çeşme’nin suyu var ama İZSU, yeterince çalışmadı” diyordu. Nuri abinin verdiği örnekler 35-40 yıl önceki, mahalle çeşmeleri ve kuyularına ilişkindi. Bunların bakımı, onarımı yapılırsa vs diyor.
Ama yukarıda da belirttiğim gibi bu kuyu ve çeşmeleri besleyen su kaynakları eski hallerinde değil ve ortaya çıkan su ihtiyacını oralardan karşılamak da mümkün değil. Eskiden 70-80 metreden elde edilen yeraltı suları, Çeşme’nin birçok bölgesinde 180-200 metrelere ulaşmış bulunuyor.
Her şeyden önce Çeşme, doğaya zararlı bu vahşi turizm furyasından vazgeçmeli. Ve bu şehrin öncü sektörü inşaat olduğu sürece, turizm ayrıcalıkları ile rezidans çöplüğüne dönme ivmesi sürdükçe, temel alt yapı ve doğal kaynaklar konusundaki kriz ile baş etmek mümkün değildir.
Şu anda İZSU ile DSİ ve Bakanlık ile Belediye arasındaki atışmaların Çeşme’ye hiçbir faydası yoktur. Mesajlarını medya üzerinden vermek yerine, İZSU ve DSİ yetkilileri bir an önce bu krize son vermelidir.
Sonra da, nasıl olsa su sorunu çözüldü demeyip, bu konuda uzun vadeli politikalarına kafa yormak lazım. Doğaya rağmen şehircilik olmaz. Doğaya rağmen kalkınma olmaz. Bu konuda yıllardır tepki gösteren, mahkeme mahkeme mücadele edenleri, “istemezükçü” olarak itibarsızlaştırmaya çalışmakla hiç olmaz.
Çünkü sorun, “istemezükçüler” değil, “daha, daha çok isterükçüler”dir.
Bölge nüfusunu üç katına çıkaracak olan Çeşme Projesine partner olup, öve öve bitiremeyen belediye başkanlarının, aynen iktidar gibi, inşaat sermeyesi ile kol kola girip, sığ piyasacı şehircilik anlayışı ile de sürdürülebilir bir gelişme mümkün değildir.