Yüz bir yaşına giren Cumhuriyet, bu süre içinde doğal olarak çeşitli badireler geçirdi. Çünkü Cumhuriyet, bir toplumsal talep sonucunda ilan edilmedi. Kurtuluş Savaşı liderliğinden kazandığı karizma ile Atatürk’ün modernleşme projesi olarak başladı.
Dolayısıyla Cumhuriyet’i benimsemek ve benimsetmek, radikal uygulamalar ile mümkündü. Zaten Cumhuriyet projesinin lideri Atatürk, bir tarihsel gecikmişlik görüşünde olduğundan bunu telafi etmek için, halka rağmen bir dizi radikal dönüşümü başlattı.
Öte yandan bu Cumhuriyet, sadece Monarşiye son veren, Saltanatı ve Hilafeti kaldıran bir proje değildi. Aynı zamanda modernleşme projesiydi. Bu yüzden siyasi bir dizi reform kadar sosyal ve kültürel hayatı da düzenlemeyi içeriyordu. Cumhuriyet’in birbirine bağlı iki temel direği bulunmaktadır. Muasır medeniyet ve ulus devlet. Çağ, ulus devletler çağıydı, ancak Kurtuluş Savaşı sonrası elde edilen Vatan içinde yaşayan ahali, tam anlamıyla ulus özelliği taşımıyordu. İmparatorluk bakiyesi bu toplum içinde çeşitli etnik gruplar ve inançlar vardı.
19. yüzyıl ulus devletler, görece ulusa sahip topraklarda kuruluyordu. Ama yine de ulusalcılık ideolojisi ile bu meşrulaştırılıyordu. Türkiye Cumhuriyet’i ise ulus inşa etme projesine dönüştü. Çünkü modern anlamda bir ulus henüz ortada yoktu. “Ne mutlu Türküm diyene” hedefi, farklı dillere sahip olsalar da tek bir ulusu inşa etmekte sorun görülmüyordu.
Kurumsal reformlar ve zorunlu eğitim, ulus inşa etmenin en önemli aracı olarak görüldü. Alfabe devrimi, Türkçe seferberliği bu anlamda asimilasyonu içeriyordu.Kürtçe, Arnavutça, Boşnakça, Lazca ve diğer birçok dil yerine tek dil kullanımı hedefleniyordu.
Farklı inanç grupları için de Cumhuriyet’in tavrı, ulus inşası mantığına dayanıyordu ve modernleşme karşısında engel olarak görülen geleneksel dini kurumlar tasfiye edilmeye çalışıldı. Tekke Ve Zaviyelerin kapatılması bu sürecin ürünüydü.
Bu konuda Cumhuriyet belli ölçüde başarılı da oldu. Ortak dil kullanımı, eğitim reformu, medeni kanun gibi alanlarda başarı sağlandı. Ama bütün bunlar radikal bir şekilde gerçekleştiği ve zorlama içerdiği için ister istemez zorlukları da oldu ve devam etmektedir.
Bir süredir tehdit algısı ile fanatik veya muhafazakar Cumhuriyet savunusu yapanlar ve Cumhuriyet eleştiricileri ortak bir zihniyet çerçevesinde değerlendirme yapıyorlar. Nedir o? Cumhuriyet’i yaşayan ve dinamik bir süreç olarak değerlendirmek yerine dondurmak.
Yani hem kutsal Cumhuriyetçiler hem de eleştiricileri Cumhuriyet denince, 1923 ile 1938 arasını anlıyorlar. Oysa ki, her sosyal kurum ve olgu gibi Cumhuriyet de donuk değil, dinamik bir ilkedir. Cumhuriyet’in temel ilkesi, bir sözleşmeye dayalı olarak yurttaşlar topluluğu oluşturmaktır. Bu hedefin tarihsel dönemlere ve koşullara göre değişimi kaçınılmazdır.
Ayrıca kuruluş aşamasındaki koşulları hem kutsarken hem de eleştirirken, değişmez bir uygulama gibi bir zihniyet algısı yaygın. Oysa Cumhuriyet, kuruluş koşulları gereği, bir muasır medeniyet ve ulus yaratma çabasıydı. Ancak bu temel ilke dışında uygulamada değişimler olmaz anlamına gelmiyor.
Ayrıca, toplum ve kurumlar modern anlamda bir Cumhuriyet algısına sahip olmadığı için bazı çelişkili durumlar da söz konusu olabilmiştir uygulamada. Ancak bunlar zaman içinde Cumhuriyet’in kendini yenilemesine engel bir durum değil. Aşık Veysel’in sazının jandarma tarafından kırılması da Cumhuriyet uygulamasıdır ama Aşık Veysel’i Köy Enstitülerinde eğitmen yapan da Cumhuriyet’tir.
Kuruluş döneminin tarihsel ve toplumsal koşulları gereği gerçekleştirilen radikal düzenlemelerin bir kısmı üzerinde uzun süre geçince, yani şartlar değişince değişmek zorunda kalacaktır. Kılık Kıyafet Kanunu ve Şapka Devrimi dönemin koşullarında farklı bir hedefe yönelikti. Başörtüsünü ve poşuyu tehdit olarak görmek bugünkü çağda Cumhuriyetçi bir tutum değildir. Sünni İslam’ın devletin resmi dini olması buna karşılık Alevi Bektaşi inancının yasaklanması bugün Cumhuriyetçilerin savunabileceği bir düşünce değildir. Türkçe dışındaki ana dillerin yok hükmünde sayılması da Cumhuriyet’in eşitlik ilkesine aykırı bir görüştür.
Dile, inanca ve kıyafete getirilen yasaklar Cumhuriyet’in kuruluş dönemi gereği, modernleşme hedefine yönelikti. Bugün aynı şeyleri savunmak, hem Cumhuriyet’i dondurmak hem de geçmiş gibi bir gelecek istemektir.
Öte yandan Cumhuriyet’in baskıcı, tepeden inmeci ve demokratik olmayan bir tarzda kurulduğu için eleştirenler de, donuk bir algı üzerinden bunu yapıyorlar. “İran’da Cumhuriyet" diyerek, Cumhuriyet’i eleştirmek yine donuk bir yorum. Çünkü Türkiye’de ilan edilen Cumhuriyet’in temel hedefinin “Muasır medeniyet”olması, onu İran türü uygulamalar ile aynı kefeye koymayı zorlaştırır.
Ayrıca Cumhuriyet’in ilanında dile getirilen “Biz ilhamımızı, gökten indiği söylenen sözlerden değil, gerçek hayattan alıyoruz” düsturu, dinamik tanım ifade eder. Çünkü gerçek hayat donuk değil dinamiktir. Bu anlamda eşit yurttaşlar ideali esas kalmak kaydıyla modern Cumhuriyet, kendini bu gerçeklere uygun şekilde yenilemek ve tazelemek potansiyelini içinde taşır.