Alaçatı’nın neo liberalizm anlayışı içinde çok kötü bir dönüşüm yaşadığını daha önce defalarca yazdık ve anlattık. Hem şehir planlama ilkeleri hem de kamusal yönetim ilkelerine tamamen aykırı bir anlayışın ürünüydü bu.
Yeter ki sermaye gelsin öngörüsüzlüğü sonucu Alaçatı,kimlikli bir kent olmadan uzaklaştı ve telafisi olanaksız zararlar gördü. Port Alaçatı projesi bunun en somut örneklerinden biridir. Turizm yoluyla yerel kalkınma projesi olarak başlayan ve kamu yararı yerine beton sermayesi ve siyasetçi işbirliği ile bir kıyı talanı olan bu proje, çok ciddi talan ve yolsuzluk projesine dönüştü.
Kamu yararı ve kent kimliği vizyonu taşımayan, tamamen kaba liberal bir anlayışa dayanan yönetim anlayışları sonucunda Alaçatı’da ticari alan olmayan iki bina kalmıştı. Biri eski Klise/Pazaryeri Camii, diğeri de Hacı Memiş Cami.Bir okul, sağlık ocağı ve Jandarma karakolunu da ekleyebiliriz bunlara belki.
Onun dışında meydan, kamu binaları, sokaklar hepsi ticarileşti. Müşteri ve piyasa odaklı kent yönetimi sayesinde Alaçatı’da yurttaş mekanı kalmadı. Meydan kafeterya, eski Belediye binası butik otel, sokaklar restoran ve kafe uzantılarına dönüştü.
Bu dönüşüm sürecinde yerel halkını da dışlayan Alaçatı, adeta kimliksiz ve hafızasız bir ticari alan oldu. Bunların üstüne bir de köy ve belde mallarının dağıtımı olayı girince, belediyeye ait olan pek çok mekan da Diyanet İşlerine ya da Müftülüğe devredildi. Cami ve cami lojmanları tamam da meydandaki dükkanlar ve özellikle de eski Halkevi/Belediye Binası, nasıl olur da Müftülüğe verilir?
Bu sadece bir hukuk skandalı değil, kent yönetim basiretsizliğidir. Sivil toplum eksikliğidir.
Dernek yönetimleri ve belediye yönetimlerinin bu konudaki duyarsızlığı kabul edilemez. Festivallerde ve konserlerde coşan, İzmir Marşı ile ayağa kalkan insanlar nedense bu durumda kentine sahip çıkmayı aklına getirmiyor.
Ölen tanıdıkların ardından “Nurlarda yatsın yerine ışıklarda uyusun” diyerek laik olduğu hissine kavuşan insanlar nedense, eski Halkevi ve Belediye binası (aynı binanın tarih içindeki iki kamu ev sahipliği) Müftülüğe verilince bundan pek etkilenmiyorlar.
Adaylık çalışmalarında beş on günde bir CHP Genel Merkezine altı yedi otobüs kaldıran belediye başkanı, bu çabayı, söz konusu binayı kurtarmak için vermiyor. Belediye personeli ve ilçe örgütünü meydana toplayıp adaylık mitingi yapan şehremini nedense aynı kitleye, gelin Müftülük önüne yürüyelim demiyor.
Bu karar Allah Kelamı değildir. Belediye ve sivil toplum bu yanlış kararı değiştirmek için derhal harekete geçmelidir. Eski Halkevi/Belediye Binası, Alaçatı Kent Müzesi olmalıdır. Zaten lümpen sermaye hareketleri ve Mevlam kayıra kent yönetim anlayışı ile iyice hafızasızlaşan Alaçatı’ya bu mekan tekrar kazandırılmalıdır. Otel ya da restoran olarak değil, yurttaş mekanı ve müze olarak.
Festival ve konser belediyeciliğini herkes yapıyor. Önemli olan kent ve kamu yararı doğrultusunda kamucu belediyecilik ve sivil toplum duyarlılığının hayata geçmesidir.