Hemen telaşlanmayın canım filmin adı bu. Bir Ercan Kesal filmi. Ben çok beğenmiştim doğrusu. Siyasi parti örgütlerinde yaşanan olayları ve ilişkileri çok iyi gözlemlere dayanarak bir film konusu yapmıştı.
Bu filmde, siyaset pratiğinde ve özellikle adaylık süreçlerinde yaşanan tirajı komik haller ortaya konuyordu.
Şimdi yerel seçimlere yönelik adaylık mücadelelerinin tam da kızıştığı dönem. Kim kimin adamı, genel merkezde kimler iş takip ediyor, Ankara yetmez İstanbul’a da gitmek lazım randevu alınabilirse. O rüşvet vermiş, şu para yemiş vb…
Partilerin aday belirleme yöntemlerinde belli farklar oluştu bir süredir. Ama yerel seçimlerde adaylık konusunda en hareketli parti genellikle CHP oluyor. Özellikle üç büyük şehirde ve Batı ve Akdeniz kıyı şeridinde.
AKP de aday adaylarının dosyaları karar vericilerinin önüne gelene kadar bir sürü elek kullanılıyor. Saray yönetiminin kriterleri kullanılarak adaylar ilan ediliyor. Devlet Bahçeli ve Meral Akşener ise yakınındaki üç beş kişiyle birlikte adaylara karar verip ilan ediyor.
CHP’de öyle değil, belirsizlik çok fazla oluyor. Kim kimi etkileyecek, genel başkan ve MYK’ya etki edebilecek ilişki ağları ve grupların rolü ne olacak? Bunlar net olmadığı için adaylık beklentisinde olanların sayısı artıyor. Çünkü herkes bir ilişki ağının bir ucundan tutmayı başarınca, bunun adaylık getireceğini umuyor.
Bir de partinin kazanma şansının neredeyse garanti olduğu yerlerde aday sayısı artıyor doğal olarak. Çünkü aday ilan edildiğinde belediye başkanı ilan edilmiş oluyorsun aslında.
Aday sayısının çokluğunda başka bir neden de, “o oluyorsa benden neden olmasın” yaklaşımı ve umudu. Son dönemlerde siyasette liyakat ve nitelik çok fazla irtifa kaybettiği için, pek çok kişi çeşitli makamlara kolaylıkla kendini layık görebiliyor.
Özellikle genel başkan ve merkez yönetiminin değiştiği bu dönemde, yenileşme ve değişim umudu yaşayan birçok siyasetçi, geçen döneme göre daha fazla şansının olabileceğini düşünerek de aday adayı sayısının artmasına katkı yapıyor.
Aziz Nesin’in Zübük’ü halen siyasette etkili bir figür ama Ercan Kesal’ın “Nasipse Adayız” filmindeki aday adayı Zübük’e göre daha farklı ilişkileri üreten ve onlara dayanan bir siyasetçi. Sadece kişisel vasfı ve kurnazlığı ile varlığını sürdüremiyor. Aynı zamanda karmaşık ve bazı pre modern ilişki ağları içinde de kendini göstermek zorunda olan, karar vericileri etkilemek için farklı yöntemleri denemek zorunda kalan zavallı biri.
Maalesef otuz kırk yıl öncesine göre partiler demokrasiden çok daha uzak ve yine maalesef partiler gelenek ve etik kurallardan da aşırı derecede taviz vererek aday belirleme sürecini yürütüyorlar.
Muasır medeniyet, Cumhuriyet ve demokrasi törenlerdeki konuşmalarda ihtiyaç duyulan kavramlardan öte bir anlam taşımıyor.