Bizim köyde “pulaşka” denirdi. Çocukken çok duyardım. Nesiller göçtükçe kullanılmaz oldu. Rumca sanıyordum, Arnavutça imiş meğer. Yağma, soygun anlamına geliyor.
Türk Ordusu, Çeşme’ye ulaştığında, birçok sivil Rum, Adalara göçmüştü. Kalanlar da sonra gönderildi. Rum köyleri boşalmıştı. Gidenler canlarını kurtarmak peşindeydi. Belki birkaç değerli eşyasını yanına alabilmişti.
Askerler, Türk köylerine haber veriyor. Rum köylerinde terke dilmiş evlerden eşya alabilirsiniz diye. Bu iş pek de kontrollü yapılmıyor tabi. Türk köylüler Reisdere başta olmak üzere çeşitli Rum yerleşimlerine katır, at ve eşeklerle gidip, eşya topluyorlar.
Pulaşkaya gitmek diye bir tabir kullanılıyor.
Bir kısmı antikacılara satılsa da, halen evlerde bulunan bazı mobilya, mutfak eşyaları falan o döneme aittir. Yani pılaçka ile elde edilmiştir. Konsol, sandık, halı, kilim, tabaklar, kadehler vs.
Pılaçkadan dönenler bazen askerlerin kontrolünden de geçiyor. Eğer arpa, buğday vs almışlarsa onlara el konuyor. Çünkü çok sayıda asker atı beslenecek.
Bu da nereden çıktı diyenler olacaktır elbette. Ama ben son dönemlerde Çeşme’nin başına gelenleri buna benzetiyorum. Hükümet ve belediye kontrolünde bir pılaçkadır sürüyor.
Ballı takaslar ile sürüyor, kıyı işgalleri ile sürüyor, turistik tesislere ticari alan imkanı tanıyan plan onayları ile sürüyor. Tabi umut edilen büyük pılaçka Çeşme Projesi. Tam yağma yani.
Ülke genelinde de öyle ama bilhassa Çeşme’de pılaçka siyaseti tavan yapmış durumda. Plan revizyonları, yeni imara açılan bölgelere bakılınca, adrese teslim arsa üretme siyasetinden başka bir şey değil bu.
Çeşme’de yeni imara açılan alanların bir kısmı, vasıf olarak arsa olmaya elverişli olabilir. Ama önemli olan bir konut ihtiyacına yönelik imar mı yapılan, yoksa bu arazileri, arazi olarak alan sermaye grupları ve tüccarların, imar rantına sahip olması mıdır?
Eskiden yeni imara açılan kıyılar, genellikle turizm yatırımı diye meşrulaştırılıyordu. Ki, o da doğru değil. Ama artık buna bile gerek duyulmuyor ve rezidans furyası hız kazanıyor. Yeni imara açılan bölgeler, lüks konutlar ve ticari alanlar olarak, Bakanlık ve Belediyelerin işbirliği ile Pılıçka üretmeye devam ediyor.
Yollar yetersiz, otopark yetersiz, su yetersiz, fosseptikler denize boşalıyor, yeni göç dalgası yaşanacak… kiminumurunda. Önemli olan pılıçka toplamak.
Ne yazık ki sınırlı sayıdaki yurtsever ve çevreci dışında, bu yağma siyasetine dur diyecek güç gözükmüyor. Ayayorgi Koyu, Ayasaranda Koyu, Port Alaçatının yer aldığı kıyı bölgeleri, Paşa Limanı kıyılarına bakın yağma siyasetini net olarak görürüsünüz.
Peki, Çeşme’nin yeni imar alanlarına ihtiyacı yok mu? Var tabi. Ama sosyal konut ve köyden mahalle statüsüne geçen köylerde biriken yüzlerce kaçak binaya dur demek için, yeni bir planlama gerekir.
Ancak son dönemlerde sıklıkla gündeme gelen yeni imar bölgeleri, mülk sahipleri listelerine de dikkat ederseniz, hiç de kamusal ihtiyaca yönelik düzenlemeler olmadığını anlarsınız.
Pılıçka siyaseti o kadar başat hale geldi ki, yeni rant alanları üretmek ve kamu yükünü artırmaya yönelik bu düzenlemeler, iktidar ve muhalefet partilerinin işbirliği ile gerçekleşiyor. Onun için Saray iktidarının sonu gelince pılıçka siyasetinin de biteceğini beklemek saflık olur. Çünkü artık, sadece Sarayın değil, siyasetin ana dinamiğini pılıçka oluşturuyor.