Bugun...
SON DAKİKA

SİYASET GÜNLERİ (6,7,8,9,10)

 Tarih: 08-07-2023 23:24:00
ENGİN ÖNEN

SİYASET GÜNLERİ-6

Romantik dönem geride kalmıştı. Şimdi daha önceki particilikten farklı bir süreç gündeme geldi. İlçelerde kongre takvimi başlamıştı. Önce mahalle delegeleri belirlenecekti. Daha öncekinden farklı bir hareketlilik oluşmaya başladı ilçe binasında. O zaman Karabağlar henüz Konak ilçesinden ayrılmamıştı. Dolayısıyla Konak, İzmir'de çok büyük farkla en büyük ilçe idi. 

Bir gün belki İlçe Başkanı Feridun veya yardımcılarından biri bana mahallenin dosyasını teslim etti. Hocam kimseye vermedim aman dikkat dedi. Allah Allah başka bir arkadaş alsa ne olur ki diye geçirdim içimden. Her mahallede delege seçimi için tarih, saat ve yer bildiriliyordu. Bizimki Üçkuyular’da bir kıraathaneydi. 

Listeye baktım hiç tanımadığım bazı isimler eklenmiş. Yani sahte üyeler. Ben bunu kabul etmem diye tepki gösterince, yönetimden bir arkadaş merak etme biz ekledik dedi. Bu yapılanı haklı çıkaracak bir şey değildi ki. Bu arkadaşlar oy kullanmaya gelirse sorun olur dedim. Tabi diğer üyelerin tepkisinin ne olacağını bilmiyordum. 

Kıraathanede toplandığımızda, arkadaşlara durumu açıkladım. Haklısın dediler. Söz konusu sahte üyeler de toplantıya gelmemişti. Ama yine de benim için, dakika bir gol bir olmuştu. Üye eğitimi, toplantılar falan oyalanma gibi geldi o anda bana. İş başka şekilde yürüyor. 

Tecrübeli bir siyasetçi ve eski milletvekili de vardı bizim listede. Ondan çok da beklemediğim bir konuşma yaptı. Önce beni epey övdü, neredeyse Meclis’e gönderecekti oradan kalkınca. Ardından da bir delege listesi önerdi mahalle için. İlk sıraya beni yazdı. “Ben kendimi yazmıyorum ama oğlum genç onu da yazalım" deyince hepimize bu makul geldi. İsimler oylandı gizli bir şekilde ben üyelerin tamamının oyunu alarak ilk sırada delege oldum. Ama o kişinin oğluna da oy verdim doğrusu. Zaten o da delege olacak kadar oy aldı. 

Bu durumu daha sonra bir yerde anlatırken, bu işleri bilen bir arkadaş, “hocam o işler öyle olmuyor. Böyle eski bazı siyasetçiler, hiç üyesi olmayan mahallelerden delege olacak bir organizasyon yapıyorlar” demez mi? Yani ben istemiyorum oğlum olsun diyen arkadaş zaten delege olmuş bile. Dakika iki gol iki.

Dosyayı ve tutanakları ilçe yönetimine teslim etmek için gittim. Orada bize yakın duran bir arkadaş yakınıp duruyor. Ne oldu diye sordum. Sormaz olaydım. “Hocam Gültepe’nin falanca mahallesinde bildirilen tarihte ve saatte delege seçimine gittim. Ama kimse yoktu. Meğer buradan dosyayı alıp daha önce delege seçimi yapıp teslim etmişler” Hadi bakalım buradan yakın. O zaman anladım, aman dosyayı sana teslim edelim demelerini.

Bu ve benzeri entrikalarla delege seçimi tamamlanınca, sıra geldi ilçe kongresine. Çeşitli delege grupları oluşmaya başladı hemen. Biz de bir grup delege arkadaşla birlikte Öğretmenevinde toplantılar yapmaya başladık. Giderek grubumuz büyüyordu. Emekli öğretmenlerin ağırlığı hissediliyordu. Hatta nereden çıktı bu öğretmenler, eski köye yeni adet denmeye başlayanlar da oldu. Aslında öğretmen olmayan çok sayıda arkadaş da vardı ama öyle bir tanım yapılmıştı artık. 

Ardından başka bir grup ile görüşme kararı aldık. Onları da davet ettik. İlk aklıma gelen isimler arasında Yekta Varnalı ve Ayla Karadeniz vardı. Başta biraz anlaşmazlıklar oldu ama daha sonra birlikte hareket etme ve tek bir grup olma kararı aldık. Belki bir miktar kayıp olmuştur bu arada. 

Büyüyen delege grubumuz bir süre sonra kongrede çıkaracağı aday konusunda zorlanmaya başladı. Tacettin Bayır, Av. Yılmaz Kaya, Harita Mühendisi Erdal Karademir bizimle birlikte hareket eden arkadaşlarımız arasındaydı. Bu üç arkadaş da şu anda eski milletvekili. 

Zamanla Konak'ta iki aday belirmeye başladı. Biri Sinan Karamustafaoğlu ve diğeri de Ali Yılmaz. Üçüncü grup ve üçüncü yol önerisi ile biz çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Ancak aday çıkarmada çok zorlandık. Doluya koyuyoruz almıyor, boşa koyuyoruz dolmuyordu. 

Eve geç saatlerde gelebiliyordum. Evimiz Üçkuyular’daydı o zaman. Parti eğitmeni Nejla Hanım da Esentepe’de oturuyordu. Zaten eğitimciler aramızda bazen eşlerimizle birlikte birbirimize akşam yemeğine de gidiyorduk. Saat gece biri geçmişti ve uyuyordum. Derken Nejla Hanımın telefonuyla uyandım. Buyur hocam. “Engin hocam mutlaka bize gelmen gerekiyor/daha doğrusu o mahallede başka birinin evine, çok önemli bir görüşme yapılacak.” Yahu bu saatte ne olabilir ki. “Lütfen çok önemli vb” 

Saat bir buçuk ya da belki de iki de bir evde buluştuk. Sehpada viski, çerez, çikolata vb. İlk defa gördüğüm bir kişi ile karşılaştım. Hocam ne içersin? Ben viski içmem. O zaman rakı koyalım. 

Ardından yine beni yakından takip ettiklerini ve mutlaka ilk seçimde Mecliste olacağım yönünde bir girişten sonra konuya girildi. Demek ki bu adettendi. Bizden önce aday çıkaran gruplardan birine katılmamız isteniyordu. Böylece diğer grubu kongrede yeneriz türünden bir teklif. Ben böyle bir şeye karşıyım ama daha önemlisi, ben delege ağası değilim ki, buna kabul desem kim beni dinler. Doğru bulmuyorum dedim. Belli bir süre sonra da ayrıldım. Bu durumu arkadaşlarıma anlattım ve tekrar aday arayışımıza başladık. 

Yekta Varnalı kabul etmiyordu. Mustafa Güzeler, ben yapamam diyordu. Bu arada Hüseyin Mutlu Akpınar en istekli adaydı ama grupta ona kabul diyenler olduğu gibi karşı olanlar da çoktu. Baykalcı diyen vardı, babası Baykal’ın arkadaşı diyenler de. Bunlar benim için önemli değildi ama geçmişi olanlar arasında bu türden ayrışmalar da vardı. Bizim grupta Baykalcılık pek muteber bir sıfat sayılmazdı. 

Bu defa yine bir gece telefonu geldi. Arayan Av. Yılmaz Kaya, hocam ne olur görüşelim, memleket meselesi. Anladım, Hüseyin için arıyordu. Ben de Hüseyin’i yeterince tanıyordum zaten. Yılmaz’a yarın görüşelim dedim. 

Ertesi günü grubumuzda bir daha değerlendirdik. Bazı arkadaşlar Üçyolda Diş Hekimliği yapan, şu anda ismini anımsayamadığım bir arkadaşı önerdiler. Görücüye gider gibi muayenehanesine gidip sohbet ettik. Olumsuz sayılmazdı ama tekrar arkadaşlarla kararı ortak verelim istedik. Tam demokrasi. 

Diğer adaylar çalışmalar başlamış ama biz halen adaya karar veremiyorduk. Bu halimizi gören bazı delegelerin bir kısmı ufak ufak kazanma ihtimali olan adaya doğru kaymaya da başlamıştı. En sonunda grubu bütün olarak tutabilecek aday bulamadığımızı ve geciktiğimizi de düşünerek Hüseyin’i aday göstermeye karar verdik. Tahmin edilebileceği gibi bu da bazı kopmalara yol açmıştı. Ama biz kendimizce ilkeliydik ve pazarlıklara kapalıydık.

Parti Meclisi üyelerinden Baykal’a yakın olan Bülent Baratlı ve Türkan Miçoğulları ile pek çok eski vekil ve siyasetçi, Ali Yılmaz’dan yana tavır koydular. Eski Belediye başkanlarından Ahmet Sarışın ve bazı eski vekiller de Sinan Karamustafaoğlu’nda karar kılmıştı. Ayrıca hemşerilik ve mezhep grupları da devreye girmişti. Onların da desteği ağırlıklı olarak Ali Yılmaz’dan yanaydı.

Bazen Gültepe’de Mustafa Güzeler’in ofisinde buluşuyorduk. Hüseyin Mutlu Akpınar’ın babası da katılmıştı bir gün toplantımıza. O da sanırım Beyşehir’in eski Belediye başkanlarındandı. “Oğlum size emanet” diyordu bu zor ortamda.

Kongreye birkaç gün kala yine acil bir toplantıya çağırdı arkadaşlar. Hüseyin’i arayan bazı parti büyükleri adaylıktan çekil demiş. Buna bağlı olarak da oldukça morali bozulmuştu. Endişeliydi. Bu defa da biz kızdık. Bu kadar istekliydin, biz seni gruba kabul ettirmek için bunca çaba sarf ettik ve hatta epey de delege kaybı oldu. Kazanmak şart değil. Kaybedeceğimiz halde bu kongrede bir mesaj verelim, duruş sergileyelim türünden bir tepkimiz oldu. O da bırakamadı. 

Hiç bilmediğim işlerdi. Aday’ın yanı sıra bir de İl Delege adayları listesi hazırlamamız gerekiyordu. Elli kişilik bir listeydi bu. On kişilik beş sütun şeklinde yazılıyor. Birinci sütun ilk sırada benim adım vardı. İkinci sütunda Yekta Varnalı, sonra Fikret Doğan hoca ve sanırım Tacettin Bayır şeklinde gidiyordu. Bir de prensip olarak İl Başkan Adayı olmayı düşünenler her listede yer alıyordu. Yani Selçuk Ayhan (Bornovadan) Alaattin Yüksel ve Kemal Karataş ise Konak'ta siyaset yapıyorlardı. 

Akşamları bu türden çalışmaları soyadını unuttum Zihni Beyin Göztepe’deki atölyesinde yapıyorduk. Son gece gözden geçirdik, her şey tamam. Zihni Bey gibi, sevgili Hüseyin Çamaşırcı’nın da her aşamada bizimle olduğunu anımsıyorum. Daha bir sürü dost arkadaş. Sami Durukan ve Nurettin hocalarımız.. vb. 

Alaattin Yüksel arkadaşımdı daha önce anlattığım gibi. O Kadir Sinan’ı önermişti bana çok önceleri ama dediğim gibi ben yalnız hareket etmiyordum. Bizdeki amatörlük sonucu, hiçbir grubun adamı olmayacağız anlayışı hakimdi bizde. 

Kongre günü geldi çattı. Kültürpark’ta buluştuk. Birkaç tecrübeli arkadaş matbaa işlerini takip edecekti. Oy pusulaları belli bir saatte basılması gerekiyordu. Bana da sen salonda gözük, bu işleri bize bırak dediler. Salon çok ilginçti. Bir süredir ilçe binasında, parti toplantılarında, eğitim çalışmalarında ve diğer projelerde gözlemlediğim değil, başka bir parti çıkmıştı ortaya. Bambaşka. Eski vekiller, belediye başkanları, delege ağaları, hemşerilik ve mezhep gruplaşmaları hepsi ortaya çıkıvermişti. 

Rahmetli İhsan Alyanak da ön sırada yerini almıştı, kongreyi izlemek için. Grup adına Yekta Varnalı ve ben konuşmacıydık. Hüseyin ve delege listemiz için oy isteyecektik. Anlattık da ama herkes zaten konumunu seçmişti. Kimsenin tercihini değiştirme şansımız yoktu. Sonra da adaylar yüksek sesli konuşmalar yaptılar.

Ardından seçime geçildi. Üç grubun listeleri farklı renkler olarak salona ulaşmıştı. Ama o da ne, bizim liste matbaaya giderken değişmiş ve Alaattin Yüksel listeden çıkarılmıştı. Bunu gören Alaattin yanıma gelip, Engin aşk olsun veya yazıklar olsun da demiş olabilir. “Senin hazırladığın listede benin adım yok.” İtiraz etmeye çalıştım ama salonu terk etmişti. Oysa benim değil bizim mutabık kaldığımız listede Alaattin’in ismi vardı Kemal Karataş ile birlikte. Sonra bunu yapan arkadaşı eleştirdim kendi başına iş yaptığı için. Hocam ama o Baykalcı türünden bir yanıt verdi. Oysa biz şucu veya bucu ayrımı yapmıyorduk. Prensiplere bağlı kalıyorduk.

Akşam, sitemini iade etmek için ben Alaattin'i aradım. "Enginciğim kusura bakma o işi kimin yaptığını biliyorum sıkma canını" dedi. Keyfi yerine gelmişti. Yahu değer mi demeye çalıştım. Kendisi baya rahatlamıştı. İl kongresine giderken, Konak kongresi sayesinde en kritik eşik aşılmıştı çünkü. 

Sonuç mağlubiyetti tabi ki. Dört yüz delegenin ancak yüzde yirmi birinin oyunu alabilmiştik. Bunun çeşitli nedenleri vardı şüphesiz. Ama net bir yenilgi almıştım/almıştık. Kaybedeceğimizi bile bile girmiştik. Daha doğrusu belli bir aşamadan sonra bunu anlamıştık ama vaz geçmemiştik. 

Salondan çıkarken gelip bir partili önüme geçti. Siz bu kongreyi kazandınız dedi. Nasıl olur sayı ortada. “Herkes, bütün güç odakları ve eski yöneticiler hepsi karşınızdaydı. Ve bu sonucu aldınız.” Teşekkür ettim bu teselli cümleleri için. 

Eve geldiğimde eşim ne oldu diye sorunca, boyumuzun ölçüsünü aldık, baya kısaymış dedim. 

Ali Yılmaz ilçe başkanı seçilmişti. Beni ilk "gördüğünde, gördün mü işte sadece Hüseyin’i tanıtmış oldun, bir işe yaramadı" türünden bir serzenişte bulunmuştu. Siyasetin pratiği ve alışkanlıkları açısından haklıydı mutlaka ama ben ilkelerimi ve kolektif kararlarımızı pazarlıklara feda edemezdim. 

İl kongresinden sonra da eski vekillerden Aşkın Toktaş, Konak’taki inadın yüzünden Selçuk İl kongresini kaybetti demişti. 

Kaybetmek yetmemiş ard arda faturalar geliyordu.

Bugün iki bölüm yayınladım. Çünkü iki gün şehir dışında olacağım. Sonra devam ederim.

 

SİYASET GÜNLERİ-7

Anılar insanın hayatını gözden geçirmesine yardımcı olabilir. Benim açımdan böyle ama yazdığım zaman gözlemlerimi başkaları ile de paylaşmış oluyorum. Siyaset söz konusu olduğunda dışarıdan bakan kişilerin haberdar olmadığı bazı olaylar ve sistemin işleme mekanizmasının anlaşılmasına da yardımcı olabilir bütün bu yaşananlar.

Kongreler başlamadan önce partililerin bir kısmı, Altan Öymen’in emanetçi olduğunu düşünüyorlardı. Diğerleri ise, iyi niyetli ve dürüst bir siyasetçi olduğunu, mutlaka bir seçime onun başkanlığında girilmesi gerektiği görüşündeydiler. 

Parti Meclisinde ve dışında çok sayıda potansiyel genel başkan adayı vardı. Murat Karayalçın, Fikri sağlar, Hasan Fehmi Güneş, Ertuğrul Günay vb. Bir de yerelde bunlara bağlı partililer, delegeler bulunuyordu. Söz konusu isimler zaman zaman il ve ilçeleri ziyaret ederek varlıklarını hissettirmeye çalışırlar ve taraftar toplamaya çalışırlardı. 

Bir gün İl başkanlığı ve Konak İlçeyi ziyarete Ertuğrul Günay gelmişti. Biz de Türkan Miçoğulları, Ayla Umar ve eşi Bilge Umar hocamız birlikte oradaydık. Akşama da Karşıyaka’da geniş katılımlı bir parti yemeği vardı. Birlikte oraya da gittik. Yolda Türkan abla (öyle de hitap ederdik), Engin biz Baykalcıyız ama siyaset bu Ertuğrul aday olursa onunla birlikte devam ederiz türünden bir niyet açıkladı. Baykalcıların önemli bir bölümü böyle düşünüyordu.

O akşam beni Ertuğrul Günay’ın olduğu masaya oturttular. Bu önemliydi ve pek çok kişi bu olanağa sahip olmak isterdi. Tanışma ve sohbet etme fırsatımız oldu o yemekte. Ve sonra devam etti çeşitli vesilelerle. Onlardan birkaçını anlatacağım ileride. 

PM üyesi ve Baykal’a en yakın kişilerden biri olan Bülent Baratalı’nın oğlunun düğünü vardı. Urla İçmeler ’deki bu düğüne ben de davetliydim. Baykal hem nikah şahidi hem de en popüler davetliydi.    

Gecenin belli bir saatinde Türkan abla, gel seni Baykal ile tanıştırayım dedi. Masasına gittik ve tanıştık. Daha doğrusu Türkan abla beni pozitif bazı ifadelerle taktim etti. Baykal’da “neler yapıyorsun?” türünden bir soru sorunca, partide yaptıklarımdan söz ediyordum ki, “siktir et onları, üniversiteyi soruyorum” dedi. Ben de üniversite ayağından kısaca söz ettim. Yan masada da o zaman ikinci adam olarak görülen Adnan Keskin vardı. 

Baykal ile tanıştım ama ben de bazı arkadaşlar gibi Altan Bey ile bir seçim denenmesinden yanaydım. Gönlümden öyle geçiyordu. Bunun birçok nedeni vardı. 

Baykal, PM’deki arkadaşları aracılığıyla ve bazı illerdeki yöneticiler ile Altan Öymen’i zorlamaya başladı. Bir PM toplantısında istediği kararı çıkaramayan Öymen, olağanüstü Kurultay kararı aldı. İşi ehline bırakın diye propagandaya başlayan Baykal için fırsat önüne çıkmış oldu. 

Baykal Kurultay’ı kazanarak Öymen’den genel başkanlığı geri aldı. Böylece CHP’de ikinci Baykal dönemi başlamış oldu. Bülent baratalı, PM üyeliğinden MYK üyeliğine geçmişti.

Selçuk Ayhan görevden alınmış ve yerine il başkanı olarak Kemal Karataş atanmıştı. (Selçuk'un hatırlatması ile sırayı düzeltmiş olayım)

Kongreler devam ederken, artık dengeler değişmişti. Baykalcılar güçlenmiş ve kongrelerin seyri ve ekipleşmeler farklılaşmıştı. 

İl kongresine üç adayla gidildi. Selçuk Ayhan, Alaattin Yüksel ve Kemal Karataş. Selçuk, Altan beye yakındı. Diğer iki aday ise Baykal’a. Kemal Karataş başkanlığında kongreye gidildi.

Kongreyi izlemek için Güzelbahçe’deki spor salonuna gittim. Delegelerin çoğunu tanıyordum. Hummalı bir çalışma ve kulis faaliyetleri sürüyordu. Vaktimi daha çok Çeşme ve Bergama grubu ile geçirmiştim. Sefa Taşkın ve Faik Tütüncüoğlu, bu iki ilçe delegelerinin başındaydı o zaman. İkisi de Baykalcıydı ve desteklerini Karataş’tan yana kullanacaklardı. Orada nasıl bir iletişim çalıştı bilmiyorum, çünkü diğer Baykalcılar ağırlıklı olarak Yüksel’i desteklediler ve seçimi o kazandı.

Bu bölümleri kısa geçip, tanıklıklarıma devam edeyim. 

Profesyonel bir siyasetçi olmadığım için, bu değişimi fırsata çevirmeyi düşünmedim. Oysaki bu mümkündü. Daha önce anlattıklarımdan bu net olarak anlaşılabilir. 

Arkadaşlarımızla tekrar toplantılar yapmaya başladık. Bundan sonra ne yapalım diye tartışıyorduk. Ülke genelinde de CHP çalkalanıyordu. Baykal’ın tekrar dönüşünden memnun olmayan çok fazla siyasetçi vardı. Moraller bozuktu. Aslında Baykalcı veya değil, İzmir siyasetinde ve genel merkezde yönetici olan pek çok siyasetçi dostumdu. Ya da kötü niyet beslediğim kişiler değildi. 

Sefa Taşkın ile birlikte Alaattin Yüksel’i kutlamaya gittik. Hatice ablamızın çayını içtik, yıllardır olduğu gibi. Üçümüz birlikte sohbet ettik. İkisiyle de hukukum vardı. Üçümüz de ayrı tercihlere sahiptik. Bunun hiçbir sakıncası yoktu tabi.

Bu geçiş döneminde ülke düzeyinde yeni bazı arayışlar başlamıştı. Biz de pek mutlu değildik, tekrar aynı siyasete dönüleceği için. Bir yandan aramızda görüşüyor ve bir yandan da ülke genelindeki gelişmeleri izlemeye çalışıyorduk. Daha doğrusu Ankara ve İstanbul’daki CHP’lilerin Kurultay mağluplarını. Baykal’dan umutlu olmayanların yeni arayışları başlamış, eski SHP’liler ve kendini sol kanat olarak tanımlayan bazı gruplar da çalışmalara başlamıştı.

Erdal İnönü’nün SHP’yi tekrar kurabileceği beklentileri de vardı, yeni bir parti oluşacağı beklentisi de giderek yükseliyordu. Bazı arkadaşlar ile bu sürece katkı verme kararı aldık. Bunun üzerine ben istifa etmeye karar verdim. Bazıları bu konuda aceleye gerek yok dedi ama madem ki başka bir parti çalışmasına dahil olacağım, üye olduğum partiden ayrılmam zorunlu benim için dedim. 

Bu kararımı açıklamak için yine öğretmenevindeki bir toplantıyı bekledim. Yeni oluşum çalışmaları konusunu tartıştık ve çoğumuz olumlu yönde görüş bildirdi, bir kısmı ise pek taraftar olmadı. Ben istifa kararımı duyurdum. Burada çok ilginç bir gözlemim oldu. Bazı arkadaşlarla grup olmuştuk adeta. Parti içinde öyle oluyor. Özellikle kadın arkadaşlar da bu daha belirgin hissedildi. Çünkü hemen hemen her gün partiye veya partililerin olduğu yerlere geliyorlardı. Parti üyeliği hem bir kimlikti hem de sosyalleşme aracıydı. İstifa ettiğinde boşluğa düşecek gibi hissettiler kendilerini.

Bunun üzerine kimsenin istifa etmek zorunda olmadığını, pekala memnun olmadıkları halde parti üyeliğinin devam ettirilmesinin de normal olduğunu söyledim. Benim istifam yeni oluşum çalışmalarına katılma niyetimle ilgiliydi. Yeni oluşuma sıcak bakan bazı arkadaşlar ise istifa konusunu biraz daha ertelemekten yanaydı. Onun için yalnız başıma istifa ettim.

Aradan zaman geçince istifa edenler ve bu çalışmalar destek verenler çoğaldı. Hatta belli bir aşamada Kemeraltında bir ofisimiz bile olmuştu. 

Hepsini isim isim saymam mümkün değil tabi ama ilk aklıma gelenler arasında yine bizim Konak grubundan Yekta Varnalı, Fikret Doğan, Mustafa Moroğlu, Sinan An, Erkan Büyükkaya, Osman Özgüven, Mehmet Eriş ve daha birçok arkadaş vardı. 

Ankara ve İstanbul’da da paralel çalışmalar başlamıştı. Altan Öymen, Ercan Karakaş, Aydın Güven Gürkan, İlhan tekeli, Yiğit Gülöksüz, Seyfi Oktay, Burhan Şenatalar ve daha çok sayıda tanıdık siyasetçi. Fikri sağlar ve Murat Karayalçın da benzer düşüncedeydi ama sanırım ayrı bir pozisyonda çalışmalara devam ediyorlardı. 

İzmir grubu olarak bir bildiri ile kamuoyuna derdimizi anlatmaya karar verdik. Komisyon beni ve başka bir arkadaşı görevlendirdi bunun için. Ama ben yazıp, diğer arkadaşa da onaylattım. “Solda Yeni Oluşuma Çağrı” başlığını taşıyan bu bildiride neden böyle bir şeye ihtiyaç duyulduğunu ve hedefimizin ne olduğunu açıklıyorduk. Arkadaşlar metnin bir kelimesine bile dokunmaya gerek yok deyip bunu basına vermeye başladılar. Bazı gazete ziyaretleri yaptık ve bu sayede haberler yayınlandı. Cumhuriyet Gazetesi ise tam metin olarak yayınladı bu çağrıyı.

İzmir’deki bu çıkış, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere pek çok yerde heyecan yarattı. O akşam Aydın Güven Gürkan hoca beni arayıp, metni çok beğendiğini söyleyip olan bitenler hakkında sohbet yaptı.

Ankara ve İstanbul ile yapılan görüşmeler sonucunda Yeni Oluşumun ilke bölge toplantısını İzmir Efes Otelinde gerçekleştirdik. Çevre il ve ilçelerden de katılımlar olmuştu. Bilhassa Mehmet Tüm, Balıkesir/Edremit’ten epey bir insan taşımıştı. Aydın ve Manisa’dan da katılımlar vardı. 

Bu hareketlenmeler basına yansıyınca, Baykal, Erdal İnönü’ye çağrı yaparak CHP’ye zarar vermemek için böyle bir girişime girmemesini söyledi. Hemen ardından da, Hürriyet Gazetesi, Erdal Beyin İnönü vakfına bağışladığı evden kira aldığı haberini yaptı. Belli ki uğraşacaklardı. Erdal Bey bir iki gün içinde, “yetmiş yaşındaki adamdan sosyal demokrat partiye lider mi olur” açıklamasıyla ben yokum mesajı verdi. Bu mesaj yeni oluşumcular arasında soğuk duş etkisi yaptı. Ayrıca bu harekete yeni lider bulma sorunu ortaya çıktı. Hevesli çoktu ama aynen Konak kongresinde yaşadığımız gibi herkesi birleştirecek bir isim bulunamıyordu. 

Bunun üzerine ikini toplantımızı Ankara’da yapmaya karar verdik ama salon toplantısı değil, ofis toplantısı. Daha dar grup ile bu sorunu konuşacaktık. 

Balçova SHP eski ilçe başkanlarından Hüseyin Çorlu’nun beni ve Fikret hocayı aldığı arabasıyla Ankara yolunu tuttuk. İlk durak eski Adalet Bakanlarından Seyfi Oktay’ın evi oldu. Girişte Polis kulübesi ve korumalar vardı. Kahvaltımızı Seyfi beyin evinde yaptıktan sonra merkezde bir yerde buluşmak üzere yola koyulduk. 

Arabadan inerken korumaların kapıyı açıp, başlarımızı koruma hareketlerini unutmuyorum. Elimizde çanta ve pardösüler alınıyordu hemen.

Çankaya Belediye eski başkanlarından Doğan Taşdelen’in ofisiydi hafızam beni yanıltmıyorsa, toplantı yerimiz. Toplantı başlamadan Aydın hoca yanıma geldi, annemin hastalığı konusunda biraz konuşup, geçmiş olsun dileklerini iletti. Sanırım Hüseyin’den öğrenmişti. 

Biz İzmir’den üç kişi katılmıştık. Ben, Fikret Hoca ve Hüseyin. Ankara ve İstanbul katılımı daha ağırlıklıydı. Aydın hoca, Ercan Karakaş, Seyfi Oktay, Doğan Taşdelen, Altan Öymen, İlhan Tekeli, Yiğit Gülöksüz ve adını şu anda anımsayamadığım İstanbul ve Ankara’dan eski vekil veya il yöneticileri vb.

Burada bazı değerlendirmeler yapıldı ama bir sonuca varılamadı maalesef. Nasıl bir yol haritası oluşturulacaktı ve genel başkan kim olacaktı meselesinin yanı sıra bu oluşuma kimler dahil olmalı ve kimlerden uzak durulmalı gibi konular gündeme gelmişti. 

Üçüncü ve son toplantımız İstanbul’da gerçekleşti. Bu defa salon toplantısı yapılacaktı. Halkçı Partinin eski genel başkanı ve SHP ile birleşmesinde fedakârlıkta bulunan Aydın Hoca üstünde az çok bir mutabakat oluşmuş gibiydi. Biz yine aynı kadro İstanbul yollarına düştük. Bu defa Aydın hocanın evine gittik toplantı öncesi. Çaylarımızı içtik, sohbet ettik. Saat yaklaşıyordu. Ama Aydın hocada ne bir heyecan ne de bir coşku vardı. Hüseyin ile Fikret hoca önceden mi gittiler salona hatırlamıyorum. Ama özel bazı sohbetler de yaptık. Daha doğrusu bazı kişiler hakkında olumsuz görüşlerini bana anlatıyordu. Bak sen iyi niyetlisin ama.. Hocam geç kalıyoruz dedikçe, boş ver, acele etme diyordu. 

Ben de konuşmacılardan biriydim. İzmir Yeni oluşum adına. Salona gittik. Sıram gelince bir konuşma yaptım. Ama ben de beğenmedim hiç konuşmayı. Fikret hocaya, bugün istediğim konuşmayı

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI