Türkiye dahil, dünyada pek çok ülke Cumhuriyetle yönetiliyor.
Türkiye, tam 100 yıl önce, 600 yıllık saray saltanatından ve 10 yıllık meşruti monarşiden Cumhuriyete geçerek aynı zamanda büyük bir devrim gerçekleştirdi.
Bu devrimi gerçekleştiren büyük Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk Osmanlı döneminde açılan askeri okullarda yetişen çok önemli kurmaylardan biriydi, en yakın silah arkadaşları da öyleydi. Bu okuldan mezun olanların çoğu Atatürk’le birlikte I. Dünya Savaşına gitti.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra çok şey kaybettik. Savaş 4 yıl boyunca devam etmiş, çok büyük kayıplar yaşanmıştı.
O dönem ki bütün yüksekokulların, Tıbbiye’nin, Mühendis Mektebi’nin ve benzer okulların sınıfları boşalmış buradaki öğrencilerin çoğu şehit düşmüştü. Anadolu’da da durum çok farklı değildi, en iyi zanaatkarlardan tutun çiftçisine kadar herkes pek çok ayrı cephede savaşıp şehit düşmüştü.
I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale ve Irak’ta Kûtu’l-Amâre gibi kazandığımız cepheler olsada mağlupların arasındaydık. Aynı yılın sonunda Mondros Mütarekesi’ni imzaladık ve işgal başladı. İngiltere lüzumlu gördüğü her yeri işgal ediyor, kendi işgal edemediği yerleri de sonradan savaşa giren müttefiki Yunanistan’a bırakıyordu. Yunanistan’ın Ege’ye çıkmasıyla direnişler başlamıştı ama düzenli değillerdi.
Atatürk ve kuşağı, Osmanlı'nın çöküşünü görmüş, buna çare aramış ve bu amaçla Anadolu’ya geçmişlerdi. Atatürk, dillendirmese de yeni kurulacak olan devletin yönetim
şeklinin Cumhuriyet olması gerektiğini çoktan kafasına koymuş, 1919’da Bandırma vapuruna bu duygu ve düşüncelerle ile binmişti.
Amasya Tamimi’nden itibaren artık bunu dillendirmeye başlamış “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”denmiş, Sivas Kongresi’nde de Cumhuriyet’in esaslarını ortaya koymuş ve Erzurum kongresinde;
“Kuvayımilliye'yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak temel esastır.” diyerek, verilecek Kurtuluş Savaşı’nın gerekçesini ortaya koymuştu.
Ankara’da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi; hükumeti, saltanatı ve hilafeti kurtarmak için geçici bir hükumet gibiydi. Bütün İstiklal Savaşı’nı (Kurtuluş Savaşı) meclis hükumeti olarak yürüttüler.
1922’de, üç yıl süren savaş sonunda Mudanya Mütarekesi ve sonrasında Lozan Antlaşması imzalandı ve nihayetinde Cumhuriyet ilan edildi.
Meclis en başta padişahı reddetmese de, Cumhuriyet, fikren ortaya çıkmaya başlamıştı. Mesela bu mecliste bakanlar vardı, onları meclis seçiyordu. Meclis her şeye hâkimdi. Başkomutan Mustafa Kemal de meclisin emrindeydi ama aynı zamanda meclis reisiydi.
Bu, 1923’te, egemenliğini halktan alan, halkın kendi kendini yönettiği bir Cumhuriyete dönüştü. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları Cumhuriyeti ilan ederek sistemin adını koydu. Bu hiçte kolay bir süreç değildi.
Çünkü mebuslar (milletvekilleri) içinde hâlâ halifeyi ve padişahı isteyenler vardı, hatta bazıları Kurtuluş Savaşı’nın komutanlarıydı, “Biz padişaha yemin etmişiz, öyle asker olmuşuz” demişlerdi.
İşte yine burada Mustafa Kemal Atatürk faktörü devreye girmiş, bu kadar insanı bir araya getirmişti.
Atatürk büyük bir Mareşaldi, hem askeri alanda hem de politikada başarı göstermişti. Büyük bir devlet adamı olduğunun göstergesi olarak monarşiyi Cumhuriyet’e dönüştürmüştü ki, bu gerçek bir devrimdi. Sıra gerçekleştirmiş olduğu bu devrimi Cumhuriyeti nasıl ayakta tutacaklarına gelmişti.
Eğitim alanında yapılan radikal reformlarla Osmanlı dönemindeki medreseler kapanmış, gayrimüslim okulları ve yabancı menşeli okulların hepsi Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu ile eğitimde eşitlik sağlanmıştır.
Hukuk alanında Kanun-i Medenin kabulü ile kadının toplum hayatındaki yerini, pek çok Batı toplumundan önce kadınlara seçme-seçilme hakkı vererek sağlamlaştırmış oldu. Cumhuriyet’in en önemli kazanımlarından biridir.
Dünyada yine pek çok ülkede verem ve sıtma gibi salgın hastalıklar yaşanırken Türkiye Cumhuriyeti sağlık alanında inanılmaz derecede ilerlemiş, verem ve sıtma dışında bulaşıcı hastalıkların da üstesinden gelmiştir. Bunu da en çok Hıfzısıhha Enstitüsü'nün kurucusu Dr. Refik Saydam gibi liyakat sahibi devlet adamlarına borçludur.
Cumhuriyetle birlikte büyük iktisadi, zirai ve sınai atılımlar gerçekleştirilmiştir.
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, vatan uğruna harcadığı 57 yıllık kısacık ömrüne, 11 Savaş ki bunların en önemlisi emperyalistlere karşı verdiğimiz Kurtuluş Savaşı’dır, 24 Madalya, 7 Nişan, 9 Kitap
1 Ülke, özgürlüğünü elde etmiş bir halk ve 100’lerce yıl ve ilelebet yaşayacak olan Cumhuriyet devrimini gerçekleştirmiştir ve 15 yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni ileri uygarlık’ seviyesine getirmiştir.
Kendisinin de dediği “Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık.”
Cumhuriyet kan, ter ve gözyaşı dökülerek yaratılmış olan bir fikir ve idealdir.
Bizler halk olarak, bugün Cumhuriyet düzenini ve onun temel ilkelerini adım adım yok etme, ulusal bayramları yasaklama, bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ve silah arkadaşlarına yapılan saldırılara karşı mücadele etmeli ve kesin bir duruş sergilemeliyiz.
Cumhuriyete sahip çıkmak, Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda hareket etmek, kurtuluş mücadelesini unutmamak, şehitlerimizin kanıyla yoğrulmuş topraklarımızı korumak, millet olarak bir ve beraber olmak, ülkemizin bekasına kast edenlere ortak duruş sergilemek en önemli sorumluluğumuzdur. Çocuklarımıza, gençlerimize bırakabileceğimiz en değerli miras da işte budur.
Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet'e sahip çıkmak, Çanakkale'yi, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir.
YAŞASIN CUMHURİYET