![]() |
Tweet |
Anayasa Mahkemesi eski raportörü hukukçu Ali Rıza Aydın’ın konuşmacı olarak katıldığı “Türkiye'de Sosyalizmin Güncelliği” seminerleri çerçevesinde gerçekleştirilen söyleşide “Tarikatlar ve Laiklik” tartışıldı. 22 Ocak pazar günü saat: 16.00’da TKP Çeşme Semt Evinde gerçekleştirilen söyleşiye DİSK'e bağlı Emekli-Sen Çeşme Şubesi Başkanı İbrahim Tuz, HDP Çeşme İlçe Örgütü Eşbaşkanı Menekşe Ecer, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Çeşme Şubesi Başkanı Elif Demirelli, Dayanışma Meclisi üyeleri ve vatandaşlar katıldı.
Söyleşide TKP Çeşme İlçe Başkanı Serhat Göktoğan, katılımcılara teşekkür ederken, toplantının ve dayanışma meclislerinin kısaca amaçlarına değindi.
Göktoğan; “Geçmişte emperyalizme karşı bir Kurtuluş Savaşı vermiş Cumhuriyet’i kurmuş, pek çok kazanım sağlamışken, gelişen bu süreçte kazanımlarımız tek tek elden gitti. Devlete mafya, tarikat ve cemaatler çöreklendi. Bizler TKP olarak tek başına seçimlerin yeterli olmayacağını aynı zamanda mücadele edilmesi gerektiğinin bilincindeyiz. Bu bağlamda bu mücadelenin bir parçası olarak çalışıyor, sokaklarda, semt evlerinde “Bu memleket bizim! yobaza, faşizme teslim etmeyiz, teslim olmayız.” diye haykırıyoruz.
Ankara’dan gelen konuğumuz Eski Anayasa Mahkemesi raportörü hukukçu Ali Rıza Aydın’a ve tüm konuklarımıza, geldikleri için çok teşekkür ediyorum.” sözlerine yer verdi.
Konuşmacı Ali Rıza Aydın ise Dünya’daki ve Türkiye’deki dinlerin nasıl çıktığını, din çeşitliliğini, bu dinlerin içinden doğan tarikat ve cemaatlerin nasıl yapılandığı, çıkarcılar, rantçılar, ekonomik ve siyasi hesap yapanlar tarafından nasıl kullanıldığını bütün ayrıntılarıyla anlattı.
Aydın tarikatlarla ve laiklikle ilgili şu sözlere yer verdi; “Ülkemizde siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşamda ve özelikle de bu iktidar döneminde örgütlülükleri ve belirleyicilikleriyle hızla yükselen tarikatların devlette ve ekonomide ağırlıkları giderek artıyor. Tarikatların büyük birer holdinge dönüştüğü bu yıllarda, özellikle eğitim ve sağlık alanında kadrolaşmaları dikkat çekiyor. Öte yandan, kurdukları vakıf ve derneklerle faaliyetlerini hukuksal zeminde yürütürken, açtıkları öğrenci yurtları ile çocukları hedeflerine alırlarken, düzenledikleri yardım ve sadaka kampanyalarıyla yoksulları kendilerine bağlamaya çalışıyor.
1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasına, laiklik ancak 1937’de girebilmiştir. Aradan geçen 14 yıl boyunca Laiklik için uğraşılmıştır.
1946’da çok partili sisteme geçilmesiyle başa gelen iktidarların bizzat kendileri tarafından Laiklik tırpanlanmaya başlamıştır. Köy Enstitülerinin kapatılması, İmam Hatip Liselerinin açılması, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından din dersinin zorunlu ders olarak verilmesi, açılan Kuran kursları ve benzer şeylerle devletin içinde “din” toplumsal yaşamımızı da yönlendirmeye ve yönetmeye başlamıştır.
1982 Anayasasında yazan “toplumun huzuru, milli dayanışma, adalet anlayışı, insan hakları, demokratik, laik, hukuk” kavramları ve bu kavramlarla nitelendirilen “devlet” burjuva devletini tanımlıyor. Bu niteliklere uyulup uyulmaması konusuysa, uyulmadığı Anayasa Mahkemesi kararlarıyla da belirlenmiş bir siyasal partinin 20 yıllık iktidarıyla, laikliğin çarpıtılmış tanımlarla yok sayılmasıyla, genel oyun çalınmasıyla ve seçilme hakkının gasp edilmesiyle, siyasetin sermayenin ve siyasal iktidarın alanıyla sınırlandırılmasıyla, demokrasinin adaletsizlik simgesi sandığa sıkıştırılmasıyla, emekçilerin hak ve özgürlük gasplarıyla, keyfiliğin hukuk yapılmasıyla, eşitsizlik ve adaletsizliklerle, uygulanmayan Anayasa hükümleriyle sabit.
CIA Türkiye Masası eski Şefi Graham E. Fuller'in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabında Ak Partinin nasıl bir proje partisi olduğunu, siyasal islamla ülkeyi nasıl yönettiklerini, bu şekilde insanların yaşam tarzına nasıl sızıldığını yazıyor.
Bizler bu ülkeyi, mahallelerde başlattığımız bu dayanışma meclisleriyle, sokakta mücadele ve emeğimizle devrimci siyasetimizi öreceğiz. Bu ülkeyi eşitlik, bağımsızlık, laiklik temelinde yeniden kuracağız."
Söyleşi katılımcıların soru ve cevaplarıyla son buldu.