Bugun...
SON DAKİKA

Çeşme'nin Kaderini Belirleyen Havadis

 Tarih: 15-04-2024 18:51:00  -   Güncelleme: 15-04-2024 19:07:00
BULUT KURTEL


19. yüzyıl, Sakız Adası'nın bütün tarihi boyunca geçirdiği en kötü asırdı. 1822'de Mora
Ayaklanması'nın beraberinde getirdiği kanlı olaylar adada taş üstünde taş, gövde üstünde baş
bırakmamıştı. 1833 yılında baş gösteren kıtlık ve veba yetmezmiş gibi bir de üstüne 1881
yılında adayı yerle bir eden deprem, bu felaket dizisinin bir finali gibiydi. O günden beri Sakız,
bir daha eski ışıltısına sahip olamayacaktı.
3 Nisan 1881, günlerden Pazar. Bahar Ege'de kapıyı çalmıştı. Bir öğlen vakti, herkesin hayatına
kaldığı yerden devam ettiği bir anda süregelen bir zelzele, Sakız'ın yaratılışından beri elde
ettiği nimetleri ve geçmişini dakikalar içinde alıp götürmüştü. Depremin tahmini olarak
büyüklüğü Richter ölçeğine göre 6.5 ile 7.3 rakamlarının arasındaydı. Depremin gerçekleştiği
nokta ise Sakız ile Çeşme'nin arasındaki boğazın güneydoğusunda kalıyordu.
Deprem gerek adada, gerek Çeşme ve Urla'da on binlerce evin yıkımına sebep oldu. Sakız
Adası'nın 64 köyünden 25'i yıkıldı. Adadaki ölü sayısı ise en az 3500'dü. Depremden sonra
evlerin içerisinde gömülü kalan ve çürüyen cansız bedenlerin salgın hastalıklara gebe
kalmaması için özel bir çabayla çıkarılmasına gayret ediliyordu. Adanın en merkezi yerleşim
bölgesi olan Sakız Kalesi’nin surları ağır hasar alırken, içerisindeki evlerin hemen hemen hepsi
yıkıldı ve surların içerisindeki 206 insanın ise tamamı hayatını kaybetti.

Gelelim depremin bir diğer yakasına. Çeşme, Alaçatı ve Urla'nın bulunduğu yarımadada da
binlerce ev yıkıldı. Lakin ortalıkta ilginç bir durum mevcut ki, yarımadadaki insan kaybı Sakız
Adası'na oranla yok denilebilecek kadar azdı. Bunun sebebi, depremin yaşandığı esnada Aya
Evangelistria isimli yolcu gemisinin geçişini izlemek için Çeşme ve civar halkının kıyıya akın
etmesi, onları depremin ölümcül gazabından bir nebze koruyacaktı. Padişahın yaveri
Süleyman Bey ve emrindeki bir atlı birliğinin bölgeye intikal ettiği esnada Çeşme ve
civarındaki telefat şu şekildeydi:
Ilıca'da Mösyö Daniel'in evi hariç, hanelerin tamamı yıkılmış veya kullanılamaz hale gelmişti.
Ilıca'da bir de yaralı mevcuttu.
Reisdere'de hiçbir hanenin izi bile ayakta kalmamış, 500 civarı hane harap olmuş, 2000 civarı
insan evsiz kalmış, 15 kişi ölmüş ve 65 kişi yaralanmıştı.
Karaköy'de 52 hane yıkılmış, 187 insan evsiz kalmış, 2 kişi ölmüş ve 20 kişi yaralanmıştı.
Alaçatı'da 2000 civarı hane yıkılmış, 10 bin kişi evsiz kalmış, 15 kişi ölmüş ve 88 kişi
yaralanmıştı.
Germiyan'da 80 hane harap olmuş, 250 kişi açıkta kalmış, 2 kişi ölmüş ve 14 kişi yaralanmıştı.
Ildırı'da 198 hane yıkılmış veya iskân edilemeyecek hale gelmiş, 1000 kişi evsiz kalmış, 4 kişi
ölmüş ve 8 kişi yaralanmıştı.
Ovacık'ta 288 hane yıkılmış, 1112 kişi evsiz kalmış, 3 kişi ölmüş ve 6 kişi yaralanmıştı.
Zeytineli ve Uzunkuyu'da 288 hane yıkılmış, 7 kişi ölmüş ve 5 kişi yaralanmıştı.
Zeytinler karyesinde 51 hane yıkılmış, 160 kişi açıkta kalmış ve 13 kişi yaralanmıştı.
Birgi'de 83 hane yıkılmış ve 311 kişi açıkta kalmıştı.
Barbaros'ta 96 hane yıkılmış, 360 kişi açıkta kalmış, 3 kişi ölmüş ve 10 kişi de yaralanmıştı.
Kadıovacık'ta 29 hane harap olmuş, 100 kişi açıkta kalmış ve 10 kişi vefat etmişti.
Gülbahçe'de ise salgın hastalıklar onlarca kişiyi etkisi altına almıştı.
Çeşme'nin merkezinde 50 kişi yaşamını yitirirken birçok ev yıkılmış, Çeşme'nin kalesi ağır
hasar almıştı. Çeşme ve Alaçatı'ya giden yollar harabelerden ötürü tıkanmış ve salgın
hastalıklar baş göstermişti.
Gariptir ki, yarımadanın söz konusu yerleşimlerinde 45 bin Osmanlı Lirası (günümüzün
yaklaşık 10 bin doları) değerinde kuru üzüm heba olmaktan kurtarılmış. Payitaht, İstanbul ve
İzmir tüccarlarına seslenerek bu üzümleri satın alıp piyasaya soktukları takdirde mükâfata
tutulacaklarını belirtmiş.
Depremin zayiatını bir belediye raporuymuşçasına tutmayı kenara bırakarak bu felaketin
Çeşme ve yarımada üzerindeki kalıcı sonucuna varmak isterim. Bahsettiğim üzere Sakız
Adası'nda 19. asırda beliren büyük felaketlerin sonucunda işlevsiz hale gelen Sakız ve diğer
adalardan azımsanmayacak bir Rum kitlesine yarımada kollarını açacaktı. Sakız Adası'nın
tüccarına, çiftçisine ve yerlisine ait birçok arazi satılacak ve sonraki kuşakların Sakız Adası'yla
pek bir bağlantısı kalmayacaktı.
1881 yılı salnamesine göre Alaçatı'nın nüfusu 4130 iken 8 yıl içerisinde iki kattan fazla artarak
9700'e varacaktı. Alacaat'ta Türkler zaman içinde köyde azınlık olmaya başlayınca Birgi,
Uzunkuyu, Zeytinler ve Karaköy gibi Türk köylerine yerleşmeye başlayacak ve Alacaat 1922'ye
değin tamamıyla Alatsata olacaktı.
Rum yerleşimciler sadece Alaçatı'yı değil, Kato Panagia (Çiftlikköy), Lithri (Ildırı), Aya Paraskevi
(Dalyan) ve Reisdere'yi de kendi meskenleri haline getirecekti. Zaman içerisinde bu köylerde
yalnızca Rumca konuşulacaktı. Çeşme'nin 1881 Salnamesine göre nüfusu 4055 iken, 1889'ta
20 bini aşacak ve 1914'e gelindiğinde ise 40 bin civarında seyir edecekti. Yüzlerce yıldır kendi
haline bırakılan yarımada artık canlanmaya başlamıştı. Giderek kozmopolitleşiyor ve
bünyesindeki toprağın bereketine bereket katıyordu. Sakız cilvesini yarımadaya kaptırmıştı ve
yarımadanın geçmişi artık Sakız'ın geleceğiydi.
Suyun iki yakası sanki kendi kaderlerini değiş-tokuş yapmıştı. Sakız, Ege denizinin karanlık
sularında kaptanların gözünü alan en parlak fenerdi. Yolu İstanbul'a, Kırım'a, Rumeli'ye düşen
denizciler önce muhakkak Sakız'a sarılırdı. Sakız'ın kokusu adaya Kristof Kolomb'u da getirdi,
bir diğer Cenevizli yorgun savaşçı Giustiniani'yi de. Türkiye'yi entelektüel dünyaya sokan
Osman Hamdi Bey'in babası İbrahim Ethem Paşa'nın ailesi asırlardır bu adanın havasını
soluyarak büyüdü. Ada, nesillerdir yetiştirdiği tüccarları İmparatorluğun en büyük şehirlerine
birer asilzade olma yolunda uğurlayacak kadar uluydu. Diğer tarafta ise o yıllara kadar hep
kendi kabuğunda yaşamış, Helenistik Dönem’den sonra yıldızının bir türlü parlamadığı sessiz
bir yarımada. Yollarda ne bir kervan, ne bir filo. Olsa olsa kağnı. Sahi, Anadolu'nun da kaderi
bu değil miydi?
Kaynakça:
BOA, Y.PRK. PT./1-76
BOA, Y.PRK. EŞA./2-72
Impartial, 7 April 1881
Argenti, P. (1941). Chius Vincta: or, The occupation of Chios by the Turks, 1566 and their
administration of the island 1566-1912

 

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI