Daha önce bir yazımda söz etmiştim. Duayen şehir plancısı İlhan Tekeli hocamız ile bir yerde sohbet ederken, konu Alaçatı’ya gelmişti. Yaz aylarında Boyalık’ta kaldığı halde bir defa bile Alaçatı’ya adım atmadığını söylemişti İlhan hoca.
Bir Çeşmeli olarak ben de son yıllarda, bir zorunluluk yok ise, Temmuz-Ağustos aylarında Çeşme ve Alaçatı’ya gitmek istemem. Çünkü bir şehir değil, barbar bir mekânsal alana dönüşmüş durumda buralar.
Bazı kent yöneticileri, otopark yaparak trafik sorununu çözeceğini sanıyorlar. İyi niyet tabi ama bu mümkün değil. Bu gidişle ne otopark yeter bu şehre ne elektrik ne de su… Bu kadar plansız, kontrolsüz ve denetimsiz büyüyen bir şehri, kamu kaynaklarını seferber ederek yaşanacak bir yere dönüştüremezsiniz.
Maalesef bina sayısı ve nüfus artışını gelişme diye empoze ettiniz eden, kaba neo liberal ideolojinin etkisinde kent yönetimlerimiz.
Daha kanalizasyonu olmayan ama yaz aylarında milyonlarca nüfusa kapılarını açan Çeşme ve Alaçatı’da sağlıklı bir kentsel yaşam kurabilir misiniz? Fosseptiklerin yarısının vidanjör ile çekildiği, yarısının da denize boca edildiği bir yerde bu yükü deniz ne kadar taşıyabilir?
Adalara gidenler genellikle otel ve restoran fiyatlarını karşılaştırarak Çeşme ve Bodrum’un çok daha pahalı olduğunu anlatıyor. Doğrudur. Ama çok önemli bir fark daha var. Adalarda koy işgalleri var mı? Kıyılar şantiye alanına dönmüş mü ve yerleşim yeri dışındaki yol kenarları moloz yığınları dolu mu? Tabi ki hayır.
Çeşme’de koy ve kıyı işgalleri tam gaz sürüyor. Siyasi iş takipçileri ile beton sermayesi koalisyonuyla Çeşme ve benzeri kıyı yerleşimleri kıyı ve imar kanunları hiçe sayılarak yağmalanıyor. Bazıları plajlar, eş dost belediyeciliği ilişkileri içinde siyasi ekip arkadaşlarına kiralanarak paralı beachlere dönüştürülüyor. Yani halka kapatılıyor.
Bina olmayan yeri boş arazi gibi gören bu barbar anlayış, bütün koyları inşaat alanına dönüştürüyor. Şaibeli imar onayları ile rezidans çöplüğüne dönüşüyor güzelim koylar. Aya Yorgi ve Aysaranda koylarında yaşananlar ortada.
Turizm imarlı onay alan, belediyelerde ayrıcalıklı olan beton sermayesi temsilcileri, kıyılarda çok katlı rezidansları dikiveriyorlar bir anda. Hatta Belediye’nin haraç mezat sattığı arsalarda da.
Çeşme son yıllarda zaten bu yükü taşıyamaz hale gelmiş durumdayken, bu kadar hoyrat bir anlayış, nasıl halen uygulamada olur, anlaşılır gibi değil.
Bu kent suçu kapsamına giren ballı imarlarda, ne yazık ki, iktidar ve muhalif belediye ayrımı olmaksızın çok uyumlu çalışıyorlar. Ne belediyenin bu imar izinlerine Şehircilik Bakanlığı bir ses veriyor ne de Belediye yönetimleri Bakanlığın, şehircilik ilkelerine aykırı planlamaları karşısında ses yükseltiyor.
Bir süredir İzmir Marşı ile idare ediyoruz ama Çeşme telafisi imkansız yaralar alıyor. Alaçatı tecrübesinden ders çıkarmadığımız gibi, aynı yanlış yolda ısrar ediliyor. Maalesef.